menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bahçeli'nin Öcalan, Erdoğan'ın AB çıkışı: Devletin yeni dünya senaryosunda ne var?

43 5
03.03.2025

Diğer

03 Mart 2025

Trump ile beraber başlayan siyasi sarsıntının büyüklüğü ve derinliği beklenenin de ötesinde gelişiyor. Gazze ve Ukrayna meselelerine yaklaşımı kadar NATO’ya, Avrupa’ya yaklaşımı, Kanada ve Grönland talepleri gibi bir dizi küresel gidişatı etkileyecek hamle aynı anda gelişiyor. ABD içi politikalara dair görünen ipuçlarına, kadro tercihlerine her gün şaşırtıcı yeni bir hamle ekleniyor.

Sarsıntının sürekliliği ve alan çeşitliliği tüm küresel aktörlerde şaşkınlıktan paniğe doğru evrildi.

Yaşanmakta olan küresel egemenlik paylaşımı geriliminde Trump ile beraber yeni bir raunt başladı.

Hikâyenin sonunda çok kutuplu yeni bir denge beklentisi kabul görse de hala o çok kutupluluğun ana aktörleri kimler olacak, belli değil henüz.

Doğal olarak bu soruya verilecek cevap Türkiye’nin geleceğini belirleyecek en önemli unsur ve dinamiklerden birisi olacak muhtemelen. Açılım tartışmaları kadar henüz gündemde ağırlığı fark edilmemiş olsa da Erdoğan’ın “AB’yi içine düştüğü çıkmazdan ancak Türkiye’nin tam üyeliği kurtarabilir” cümlesi de yukarıdaki soruya cevap arayışı içinden okunabilir.

İktidar muhaliflerinin beklemediği, duyunca da samimiyetsiz bulduğu bu cümle bile kendi başına, serinkanlı tartışmaları hak ediyor bence. Tıpkı ekim başında Bahçeli’nin Öcalan’ın Meclis kürsüsünde konuşabileceğini söylediği çıkış kadar ezber bozan bir cümleydi bu.

Öcalan çıkışından AB çıkışına anlıyoruz ki iktidarda ve devlette yeni bir dünya ve bölgesel gidişat okuması, anlamlandırması ve bunun içinden bir gelecek iddiası, senaryosu var. Belki de muhalif kanadı şaşırtan Serap Yazıcı’nın Ak Parti’ye katılmasını bile bu yeni okuma içinden görmek gerekiyor. Belki de her bir konuyu, gelişmeyi kategorik olarak iktidar yandaşlığı ve karşıtlığı içinden anlamlandırıyor olmak meseleleri kavramakta eksiklikler, hatalar üretiyor.

Örneğin Serap Yazıcı’nın Ak Parti’ye katılımını yalnızca siyasi veya maddi menfaat ile açıklamak mümkün olmayabilir. Yazıcı bilimsel olarak başkanlık modeline karşı, siyaseten iktidarın politikalarına muhalefet anlamında kararlı, tutarlı görüşleri olan birisi. Ne oldu da bugün iktidar blokuna geçmeye ikna oldu sorusuna kolay cevap var mı, emin değilim. Yazıcı’yı kimin ve hangi vaatlerin ikna ettiği sorusuna kutuplaşma içinden kolay cevap verilse de bu cevap gerçeğe ne kadar yakın, ondan da emin değilim.

Bir şeyler oluyor, bir şeyler değişiyor ve kategorik pozisyonlar belki de değişenleri değerlendirmek konusunda yetersiz kalıyor. Genel ve yerel seçimlerin ardından ulusal siyasette neler değiştiğini sıralayınca bile önemli değişimler olduğunu görüyoruz. Değişimlerin doğru mu yanlış mı olduğu tartışmasına girmeden analiz etmeye çalışırsak, durumu şöyle özetleyebiliriz.

Elbette birinci önemli değişiklik CHP’deki yönetim değişikliği oldu. Kim ne söyler ne yaparsa yapsın kurultay yoluyla liderini değiştirmiş, yıllar sonra ilk defa yerel seçimlerde birinci parti olmuş bir parti CHP. Eksiklikleri, yetersizlikleri olsa da seçmeninden örgütüne dinamikleri hareketlenmiş, duyargaları açılmış durumda. Şimdi de yeni katılan üyeler dahil ön seçimle cumhurbaşkanı adayı belirliyor. Kayda değer eleştiriler olsa da bu değişiklikler partinin genel ritmini, zihin haritasını değiştirecek enerjileri üretme potansiyeli taşıyor.

CHP’nin meselesi bu süreci doğru yönetip yönetememek. CHP’nin ikinci meselesi de yerel seçimlerde kazanılan yerel yönetimlerde gerçekten toplumdaki CHP ve sol fikriyat karşıtlığını kıracak başarılar üretmek olacak........

© T24