menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Soma direnişinin ardındaki ses Kamil Kartal: O günden bugüne değişim söz konusu olmadı, aksine daha vahşi sömürü sistemleri devreye girdi

15 6
15.05.2025

Diğer

15 Mayıs 2025

Kamil Kartal

13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden faciası, Türkiye işçi sınıfı tarihine kara bir gün olarak geçti. 301 işçinin yaşamını yitirdiği bu katliam, yalnızca iş güvenliğinin değil, örgütsüzlüğün ve siyasi sorumsuzluğun da bir yansımasıydı. O gün Soma’ya gidenlerden biri de uzun yıllar sınıf mücadelesinin içinde yer almış bir sendikacı olan Kamil Kartal’dı. Kartal, yalnızca madenci ailelerinin yanında olmakla kalmadı; sekiz yıl boyunca bölgede örgütlenme çalışmaları yürüttü, mahkemelere, sokaklara, Ankara yürüyüşlerine öncülük etti. Onu kamuoyunun geniş kesimlerinin hafızasına kazıyan ise pandemi döneminde, donma noktasında yapılan bir yürüyüş sırasında, jandarma barikatına karşı yaptığı o meşhur konuşmaydı: "Öyle mi alay komutanı?"

- Faciayı duyduğunuzda neredeydiniz ve ne yapıyordunuz?

İstanbul’da idim. Sendikadan ayrılmıştım, boştaydım.

- Sonrasında ne oldu?

Saat 4 civarında Soma'dan bir telefon geldi o telefonda orada bir büyük bir patlama olduğu ve ocakta yangın çıktığına dair bir haber geldi. Oradaki arkadaşlarımız aradı ve bir de fotoğraf yolladılar. Haberi alıp fotoğrafı da görünce kazanın büyük bir şey olduğunu hissettik. Hemen yola çıktık. Araba sorunumuz vardı. Can Atalay’ın arabasını alıp Ahmet Şık ve diğer arkadaşlarla yola çıktık. Can Atalay o zaman Sosyal Haklar Derneği Genel Başkanı idi.

- Vardığınızda nasıl bir ortam vardı?

Her yer ana baba gününe dönmüştü. Cenazeler çıkmaya başlamıştı. Orada insanlarla görüşmeye başladık.

- Sonrası kişisel olarak sizin açınızdan nasıl gelişti.

Durum çok vahimdi. Orada kalıp çalışmaya karar verdim. Tam sekiz sene orada kaldım.

- O süreçte neler yaptınız?

Aradan 10 yıl geçti birtakım hafıza kayıpları da söz konusu olabilir. Tabii birkaç gün sonra Zonguldak'ta Türkiye Madenciler Kongresi vardı. Oraya gittik ve bir durum değerlendirmesi yaptık. Öncesinde Enerji Sen’in başkanlığını bıraktıktan sonra biz zaten madenlerde yeni bir sendika kurma çalışması yürütüyorduk. Türkiye'yi dolaşıyordum. Bu katliamdan sonra yaşananları Zonguldak'ta kongrede anlatmaya çalıştık. Orada Soma'ya yerleşilmesi bir sendikal faaliyet de dahil olmak üzere bu yaşanan süreci bir gözden geçirilmesi meselesi gündeme geldi.

- Hızla alternatif bir örgütlenme üzerine karar verdiniz? Süreç nasıl oldu?

Soma'ya yerleştik. İlk 40 gün cenazelerin defnedilmesi, ailelerin pozisyonu bir gözlem oldu. O sırada Dev-Maden Sen oraya geldi ve orada bir örgütlenme çalışması hızlıca başlattı. Biz buna biraz karşı çıktık. İnsanların önce acılarını yaşamaları gerektiğini söyledik. Dinlemediler biz de doğal olarak bu çalışmanın içerisinde yer almak durumunda kaldık. Bir taraftan madencileri örgütlemeye çalışırken bir taraftan da köy, madenci ve mahalle komitelerinin kurulması çalışmasına başladık. İyi de bir örgütlenme yürütüldü aslında daha sonra çok yoğun saldırılarla karşılaşma durumunda kaldık. Biz o saldırılara da bir biçimde göğüs gerdik.

- Dev-Maden Sen bölgeden ayrılma kararı verdiğinde ne yaptınız?

Onlar çekilince biz gittiğimiz dönemde kurduğumuz Maden İşleri Meclisi üzerinden çalışmalarımızı devam ettik. Bizim bir kuruma ihtiyacımız olduğu için Sosyal Haklar Derneği’ni açtık. Dernek üzerinden hem işçilerin örgütlenmesine hem de ailelerin örgütlenerek mahkemeye hazır hale getirilmesi çalışması yürütüldü. Yaklaşık beş yıl sürdü. Sonra 15 Haziran 2018 tarihinde Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’nı kurduk. Yaklaşık 6 bin madencinin gasp edilmiş geçmişe dönük hakları vardı. Eynez........

© T24