menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yorumcu

18 1
25.09.2025

Diğer

25 Eylül 2025

Ömer Üründül

Başlık sevgili dostum, öğrencim Fatih Vural’ın Ömer Üründül’ün hayatını anlattığı kitabından alıntıdır. Bu yazıda sizlere Üründül’ün hayat hikâyesi üzerinden Türkiye’de spor ve futbol medyası kadar hayata, dostluğa, iyiliğe dair yaşanmışlıklardan da örnekler sunmaya çalışacağım. Her şeyden önce sayın Ömer Üründül’ün yorumculuğu ve iş adamlığına ilişkin kitap içerisinde geçen hususlar kadar gerek Üründül ailesinin gerekse de onunla bağlantısı olan kişilerin ülkemizin tarihi içerisindeki önemli noktalardaki yerlerinin çok dikkat çekici olduğunu belirtmekle başlamak isterim. Yazarın önsözdeki yerinde tanımlamasıyla ‘bir yandan da hem Türk futbol dünyasının hem de iş dünyasının kısa tarihini yazıyoruz, o tarihin bizzat parçası olanlarla’ (s.8) aslında hem iş dünyası hem futbol hem de toplumsal tarihe ilişkin anekdotları birbirine bağlayan bir çalışma var karşımızda. Yazarın sosyoloji lisans ve yüksek lisansının ardından gazetecilik kimliği ile yolculuğuna devam ettikten sonra başladığı yeni hayatında eski işine yani spor gazeteciliğine ilişkin bir isimle böylesi bir çalışma gerçekleştirmiş olması son derece kıymetli. Kadirşinaslık örneği olarak önsözünün son cümlelerini de son derece önemsiyorum çünkü çalışma bir anlamda baba Sedat Üründül’e saygı duruşu ile bitirilirken kitaba konu edinilen Ömer Üründül’ün bambaşka bir kimliğe büründüğüne de göndermede bulunuyor. Şu sözlerle bu durum ifade ediliyor: ‘Hem, hayat içinde yaptığımız yolculukları en iyi anlatan, bize en iyi ayna tutan da o geri dönüşler değil midir?’ (s.11).

Kitabın ilk birkaç bölümünde Ömer Üründül’ün babasının ailesinin Bulgaristan’dan önce Tekirdağ ardından İstanbul’a geliş süreci ve aldığı mühendislik eğitiminin ardından ailenin tek çocuğu olan Ömer Üründül’ün dünyaya gelişi ve okul yıllarına, aile yapısına ilişkin bilgilere yer verilmekte. Burada dikkat çekici olan husus İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu olan baba Üründül’ün mühendislik kariyerinin ilerleyen aşamada ülkemizin önde gelen pek çok ses getiren proje ile büyümesi ve bu durumun yarattığı sosyal sermayenin gücünün daha en başından itibaren Ömer Üründül’ü sarıp sarmalamasıdır. Bu bölümlerde bir anlamda toplumsal tarihimize ilişkin anekdotları da bulmakta olduğumuzu ve içinden geçilen dönem ile söz konusu kişiler arasındaki bağlantılar üzerinden son derece akıcı bir anlatımla karşı karşıya bırakıldığımızı da söylemeliyim.

Ünlü Fransız sosyolog Pierre Bourdieu ekonomik, kültürel ve sosyal sermaye ifadesini kullanır. Bourdieu’ya göre, sermayenin her üç formu da sınıf farklılıklarına ve sosyal avantajlara kaynaklık etmekte, aktörlerin farklı alanlardaki pozisyonlarını ve imkanlarını belirlemekte olup, kültürel ve sosyal sermaye ekonomik sermayeden bağımsız değillerdir. Bu çerçevede, geleneksel ekonomik sermaye, ‘‘neye sahipsin?’’ sorusunun cevabı olarak, sahip olunan gelir, taşınır ve taşınmaz maddi değerleri işaret ederken, kültürel sermaye, ‘‘ne biliyorsun?’’ sorusunun cevabı olarak, tecrübe, eğitim, yetenek, bilgi ve düşünceleri işaret etmektedir. Sosyal sermaye ise, ‘‘kimleri tanıyorsun?’’ Sorusunun cevabı olarak, ilişkiler, bağlantılar ve arkadaşlıkları işaret eder. Ömer Üründül, sermayenin üç formu açısından da farklı bir pozisyon içerisinde yer almış olup kitap boyunca bu farklılıkların yarattığı etkileri ve olayları okuma fırsatına da kavuşmuş oluyorsunuz. ‘1960 yılımda taşındıkları Nişantaşı’ndaki Ahenk apartmanında, genç milli takımda basketbol oynayan Mehmet Tümer’le (Şak Şak Mehmet) komşu ve dost olan Ömer, Galatasaray’da da top koşturan arkadaşları sayesinde basketbol camiasının içine girivermişti: “Mehmet sayesinde basketbolcu grubuyla kaliteli bir arkadaşlığım oldu. Bizim toplanma, sohbet yerimiz Spor Sergi Sarayı’ydı. Oraya gider, maçları seyrederdik. Hüseyin Alpler, Şengüller, Baturalpler…Önemli basketbolcular vardı. Müthiş bir hava olurdu o dönemde” (s.45-46)’.

Yıllar boyunca ülkenin en önemli yorumcusu haline dönüşen Ömer Üründül’ün bir dönem İstanbulspor kulübünde yöneticilik yaptığını ve hatta antrenörlük görevini bile üstlendiğini kitabın beşinci bölümünde öğreniyoruz. ‘Futbolu çok sevdiğim için yönetim kuruluna girdim. Genel kaptan oldum. İstanbulspor o sırada 3.ligdeydi. Sonra 2.lig’e çıktık. O sırada Eyüp Stadında idman yapıyorduk. Zaman zaman idmanlara gidiyordum hafta içinde. Maçlara da antrenörle birlikte kulübede çıkıyordum…Antrenör yokluğunda takımın başına geçtim. 1981’de Karagümrük ve Ülküspor maçlarına çıkardım takımı. Karagümrük maçı 0-0, Ülküspor maçı da 2-2 bitti’ (s.60-61). Futbol oynama tutkusunu futbolculuk aşamasına çıkartamayan Üründül, ilerleyen aşamada futbol seyretme tutkusunu yerelden uluslararası seviyeye 1982 Dünya Kupası İspanya’da izleyerek başlatır ve o günden günümüze dek bu tutkusunu her büyük turnuvada sürdürmeye devam eder. ‘Türkiye’nin en fazla canlı maç izleyen yorumcusu ya da dünyanın en fazla canlı maç izleyen yorumcularından biri haline getirecek serüven de 1982 Dünya Kupasını izlemek üzere İspanya’ya gitmesiyle başlayacaktı’ (s.67). Ünlü yönetmen Memduh Ün ile İspanya’da maç izlerken fotoğrafı da bir sonraki sayfada yer alıyor.

Kitap içerisinde asıl konu futbol olmakla birlikte Ömer Üründül’ün tam anlamıyla bir sporsever olduğunu ve bu uğurda hiçbir masraftan kaçınmadığını da öğrenmiş oluyorsunuz. Tenise devam etse iyi bir oyuncu olurdu şeklinde nitelendirilen Üründül, tenis izleme tutkusunu şu sözlerle ortaya koyuyor.: ‘Roland Garros’ta beş kişilik şahane bir aile locamız var. Eşim, oğlum, kızım, gelinim ve torunum da bize eşlik ediyor. Kızım Aslı mesela bütün maçlara geldi önceki turnuvada ve büyük keyif aldı. Ailem için o locayı kiralıyorum’ (s.81). Kitabın ilerleyen sayfalarında bu kez baba Sedat Üründül’ün at yarışlarına olan merakı ve Türkiye Jokey Kulübü üyeliğini ve sahibi olduğu Nadas isimli atın 3 kez Gazi Koşusu yarışlarınız kazandığını öğreniyoruz. ‘Baba Üründül’ün ölümünün ardından Türkiye Jokey Kulübü de her yıl ‘Sedat Üründül Koşusu’ düzenlemeye başlayacaktır. 3 yaş ve üzeri İngiliz atlarına mahsus olarak İstanbul Veliefendi Hipodromunda her yıl yapılan ‘Sedat Üründül Koşusu’ bugün de devam ediyor. Kazananlara ödüllerini ise Üründül ailesi veriyor’ (s.334).

Ömer Üründül’ü kitap boyunca anlatan en iyi noktalardan bir tanesi hiç kuşkusuz dünyanın farklı ülkelerindeki büyük turnuvaları yerinde seyretmiş olması ve bu noktada söz konusu alanla ilgilenenler karşısında büyük bir fark yaratmayı başarmış olmasıdır. Üstelik bu durum gazetelerde yorumculuk yapmadan önce başlamış olup bu noktada kendisinin kişisel tarihindeki 1986 Dünya Kupasına ayrılan yere yapmış olduğu vurgu ile net bir biçimde ortaya konulmuştur. ‘Ömer Üründül, bu unutulmaz kupayı yerinde seyretmek üzere Meksika’nın yolunu tutan ve Maradona’nın tarih yazdığı o maçları çıplak gözle izleyen çok az Türk taraftarlardan biriydi: O zaman gazeteci değildim. 1986’daki kupaya, babamın ortaklarından birinin küçük oğlu olan Turgut Bingöl’le birlikte gittim. Orada Tercüman Gazetesi Spor Müdürü Necip Kapanlı ve yardımcısı Kemal Belgin’le tanıştım. Onların kaldığı otelde Doğan Ersavaş da kalıyordu. Gündüz Tekin Onay, Can Bartu ve Fethi Demircan’la birlikte arada Acapulco’ya gidip finalden önceki dört günlük arada güzel bir tatil yaptık. Çocukluğumun, gençliğimin kahramanlarıyla bir arada olmak benim için müthiş bir deneyimdi. Can Bartu ile kaldığımız otel yakında. Konakladığı Sheraton’ın lobisinde beni görünce ‘Ömer, gel’ diye beni çağırırdı ve başlardık sohbete. Beni çok severdi…1986 Dünya Kupasının benim için........

© T24