menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Spor Sosyolojisi: Toplumda sorunlar ve çatışmalar (4)

18 1
12.07.2025

Diğer

12 Temmuz 2025

Jay Coakley ve Elizabeth Pike’ın spor sosyolojisi alanında en çok başvurulan çalışmalardan birisi olan eserinin Funda Akcan’ın titiz çevirisi ile okuyucular ile buluşan çalışmanın on iki bölümünü dört ayrı yazıda ele almıştık. Bu yazımızda kitabı tanıtmayı tamamlıyoruz. On üçüncü bölüm Spor ve medya: Birbirleri olmadan hayatta kalabilirler mi? Başlığını taşıyor. Gerçekten de bu iki kurumun birbiri ile olan ilişkisi her geçen yıl biraz daha ilginç bir görünüm almaya başlamış ve başlangıçta sporun daha baskın bir görünüm sergilediği ilişki, günümüzde medyanın daha fazla belirleyici olduğu bir yapıya bürünmüştür. Aslında bir önceki yazımızda ele aldığımız ekonomiyi ve bu yazımızda ele alacağımız medya ve siyasetin spor ile olan bağlantısını içinde bulunduğumuz dönemde birbirinden ayırabilmemiz pek de mümkün gözükmemektedir. Bir başka ifadeyle sporun medya ile olan ilişkisinden söz ettiğimiz noktada aynı zamanda sporun, ekonomi ile olan ve çoğu kez de siyaset ile olan ilişkisinden de söz ettiğimiz gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Endüstriyel spor olgusunun medya olmaksızın var olamayacağı meselesinin arka planında sporun, siyaset ve ekonomi ile kurduğu yoğun ve yakın ilişkiler bulunduğunu göz ardı etmemeliyiz.

Medya aynı zamanda bizi günlük, gerçek zamanlı hayatımızın dışında kalan bilgiler, deneyimler, insanlar, görüntüler ve fikirler ile de temasa geçirir…Sporun ticari biçimleri ve geleneksel medya her zaman yakın bir ilişki içinde olmuştur. Televizyondan çok önce gazeteler spor bilgileri, yorumları ve eğlenceleri sağlıyordu. Radyo da aynısını yaptı. Televizyon insanlara eylemin video görüntülerini göstermeye başladığında, spor yazarları ve spikerleri de dahil olmak üzere gazeteler ve radyo, satışlarını ve izlenme oranlarını korumak için yaklaşımlarını değiştirmek zorunda kaldılar. İsteğe bağlı etkileşimli dijital programlama ile rekabet ettiği için günümüzde geleneksel medya için de benzer zorluklar söz konusudur’(s.541). Sporun ekonomideki temsillerini iyi analiz ettiğimiz takdirde sporun medyadaki temsili konusunda da fikir sahibi olabilme olanağımız artacaktır. ‘Spor söz konusu olduğunda, medyayı kontrol edenler sadece hangi sporların ve etkinliklerin yer alacağını değil, aynı zamanda yayınlarda sunulan görüntülere ve yorumlara da karar verirler. Bunu yaptıklarında, medya izleyicisi olan insanların sporu tanımlamak ve hayatlarına dahil etmek için kullandıkları tüm çerçeveleri inşa etmede önemli bir rol oynarlar’ (s. 543). Sporun ve spor izleme deneyimlerinin inşa edildiği bir dünyada yaşamakta olduğumuz gerçeği özellikle son otuz, otuz beş yıl içerisinde bambaşka bir spor-medya birlikteliğinin oluşmasına yol açmıştır. ‘Medyanın ekonomik etkileri sporu değiştirmiştir, sporla ilişkilerimizi değiştirmiştir ve hem günlük iletişimde hem de ticaretin faydasına spor aracılığıyla anlatılan hikayeleri etkilemiştir’ (s.545). Bütün bu süreçlerin ötesinde son dönemde işin içerisine bir de yeni medya kavramının eklendiğini ve sporla ilgili erişilebilir içeriğin üretiminin ve tüketiminin de kökten değiştiğini yazarlar vurgulamaktadır. Tam bu noktada yeni medyaya ilişkin temel sosyolojik soruyu dile getirmiş olmaları son derece önemlidir. ‘Yeni medyayla ilgili temel sosyolojik soru şudur: İnsanların bilgileri ve fikirleri özgürce paylaşmasını sağlayarak toplumsal hayatı demokratikleştirecekler mi, yoksa sermayelerini genişletmek, tüketimi artırmak, piyasa ekonomilerini yönlendiren ve hayatımızda haz ve heyecan sağlamak için onlara ihtiyacımız olduğu yanılsamasını sürdüren ideolojileri yeniden üretmek için şirketler tarafından kontrol edilen araçlar mı olacaklar? Bu sorunun cevabı, medya üzerindeki kontrol mücadelesi belirdikçe ortaya çıkacaktır. Gelinen noktada mücadele adil bir rekabeti içermemektedir, çünkü yeni medyanın potansiyel demokratikleştirici etkilerinden yararlanacak insanlar bu rekabetin ya da rakiplerinin farkında bile değillerdir-ve kurumsal medyanın liderleri bunu bir şekilde sürdürmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar’ (s. 548).

Baudrillard’ın simularklar ve simülasyon kavramsallaştırmasının simüle edilmiş sporlar olarak video oyunları üzerindeki yansımasına bu bölümde yer verilmektedir. Dijital spor, e-spor olarak adlandırılan alan her geçen yıl biraz daha fazla ön plana çıkmakta olup geleneksel spor dallarının izleyicilerinden ve tabii ki bu alana para harcayanlardan çok daha fazla bir kitleye hitap edebilecek bir potansiyeli bünyesinde barındırmaktadır.

Spor ve medya ilişkisi çift yönlü bir ilişki olarak bölüm içerisinde ele alınmakta olup dünyaca ünlü yıldızlardan örnekler verilmektedir. Tabii bu arada hemen hemen bütün spor dallarında değişen spor organizasyonlarına ve oyunların kurallarından başlayarak teknolojinin daha çok yaygın bir hale dönüşmesi sürecini de göz ardı etmemek durumundayız. Bir başka ifadeyle geçmişteki insani hataya dönük tolerans, ekonomik boyut büyüdükçe yerini sıfır hatayı sağlamaya dönük bilgisayar uygulamalarına bırakmaktadır. Medyanın sporu bozup bozmadığına ilişkin tartışmanın ardından ortaya konulan şu satırları sadece spor özelinde düşünürsek hata yaparız gibime geliyor: ‘Medyanın sporu bozduğu sonucu, toplumsal dünyanın nasıl işlediğine ve sporun toplumdaki sosyal ilişkilerle nasıl bağlantılı olduğuna dair eksik bir anlayışa dayanmaktadır’ (s.559). Yazarlar spor ve medya arasındaki bağlantıyı ekonomi ve ideolojiye dayalı bir ilişki olarak ele almak suretiyle yukarıda belirtmiş olduğum bağlamı daha da genişletme yoluna gitmişlerdir.

Medya sporlarında görüntüler ve anlatılar bölümün sonundaki sporun aynı zamanda ideolojik temaların oluşturulması ve bunun var olan cinsiyet kalıplarının yaygınlaştırılmasındaki etkilerini de ortaya koyacak açıklamalara yer veriliyor. ‘Medya sporlarında erkeklik hükmeder. Erkeklerin sporları medyadaki yayınların yaklaşık yüzde 95’ini alır ve hem görüntüler hem de anlatılar toplumsal cinsiyetle ilgili geleneksel fikirleri ve inançları yeniden üretme eğilimindedir…Sosyolog Toni Bruce yaptığı çalışmada ana akım medyanın kadınlara mesajının şu şekilde göründüğünü belirtir: Devam edin ve oynayın, ancak etkinliklerinize ilgi göstermemizi ... Medya yayını örüntüleri dünya genelinde mevcuttur: 22 ülkeden 80 gazetede sporla ilgili 17.777 yazının yer aldığı çokuluslu etkileyici bir çalışmada yazıların yüzde 85’inin erkekler ve erkeklerin sporları hakkında olduğu ve kadın sporcuların veya kadın sporlarının makalelerin sadece yüzde 9’unun ana odağı olduğu bulunmuştur. İleri analizler yalnızca yüzde 8’inin kadınlar tarafından yazıldığını ve bu yüzdenin son on yılda değişmediğini göstermiştir’ (s. 566-568).

Kadınlar için var olan eşitsizliğin ırk ve etnik köken söz konusu olduğunda da sürdüğünü yine bölümün sonunda görmekteyiz. ‘Sporda renk körü yayınlar, spor gerçekliğinin önemli bir boyutunu gözden kaçırır ve ırksal ve etnik........

© T24