menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tarım çökmez, çare var!

22 8
09.07.2025

Diğer

Konuk Yazar

09 Temmuz 2025

Doğa cömerttir. Esirgemez. Eli açık, bonkördür. Doğanın doğal üreticileri (ekolojik iç döngüsü) çeşit çeşit, renk renk, türlü tatları içeren ürünleri canlı ayrımı yapmadan herkese ihtiyacı kadar, karşılıksız ikram eder.

Üreten çiftçiler işte bu cömert doğayı taklit eder. Doğanın sağladığı ortam ve olanaklar ölçüsünde üretim yapar. Ürettikleriyle de insanları besleme sorumluluğu duyar.

Ancak üreten çiftçileri dört bir koldan saran sayısız parazitler (şirketler) var. Şirketler yüzünden bir türlü rahat nefes alamaz çiftçiler. Hep yoksuldurlar. “Muhtaçtırlar”. Ürettikleriyle cümle alem doyar, ama bir tek kendileri kıt kanaat zor geçinir.

Oysa ki çiftçiler çalışıp, çabaladıkları, alınteri döktükleri tarlalarından, bahçelerinden çok şey beklemezler. Bir çocuk okutmanın, düğün dernek kurmanın, bir borcu ödemenin, bayramlarda alınacak yeni giysilerin umuduyla yaşarlar. Bir de muhannete muhtaç olmadan yaşamaktır tüm muratları.

Bu umutlarını gerçekleştirmek için güneşin alnında, rüzgârın kavurduğu tenlerinde, tozun toprağın içinde üreterek geçirirler/tüketirler ömürlerini. Ele güne karşı yapayalnızdırlar; ne haklarını arayan güçlü bir örgütleri ne onları arkalayan bir hükümetleri vardır.

Bu nedenle çiftçilerin akıttığı terler sonucu elde edilen ürünlerin kârlarından ballı kaymaklı, kesme şeker gibi dört köşe bir hayat sürer sermayedarlar.

Alın teri döken çiftçilerin sırtındaki parazitlere (şirketlere) havyar çorbasını sunan, yemeklerinin üzerinde kaymaklı ekmek kadayıfını hak gören ise hükümetlerdir. Çiftçilerin yalnızlıkları ve arkasızlıkları nedeniyle şimdilerde üretmekten vazgeçmektedirler, birer birer.

Evet. Bu olup bitenleri her zaman hep böyle eleştiriyoruz. Mazideki “bir tas aşım kaygısız başım” yaşama hem kentliler hem çiftçiler olarak hep öykünürüz.

Hani derler ya “çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane ‘gelecek yıl’ çıkmış. Yani çiftçiler her yıl, gelecek yılın ürünün daha iyi olacağı umuduyla hayata tutunur. “Geçinemiyoruz, zarar ediyoruz!” yakınmaları ile sürdürürler yaşamlarını.

“Nerde o eski tatlar, kokular lezzetler, nerede o mazideki kaliteli ucuz ürünler. Nedir tadı, tuzu belli olmayan bu ürünler, her gün daha yükselen erişilemeyen fiyatlar” diyen kentliler var bir de. Sermayedarların dışında gıda politikalarından mustarip top yekûn bir halk var.

Her enflasyon hesaplama dönemlerinde “bu ay zam şampiyonu biber, öbür ay patlıcan, diğer ay soğan” diye medya tarafından atılan “makaram sarı bağlar, kız söyler gelin ağlar” babındaki zülfü yâre dokunmayan manşetler.

Velhasıl aracılı tarım sisteminin yarattığı sorunu halk yaşıyor. Halktan duyulan ise sürekli söylenmeler ve yakınmalar. Böylece çaresizlerin çaresizlere yakınmalarının derinleştirdiği çaresizlik girdabında umutlar yitip gidiyor. Ardından halk tarafından çaresizliği kabullenme, kanıksama ve kanıksamanın beslediği........

© T24