menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hamidiye suyun kısa öyküsü... Abdülhamit susuzluğa nasıl çare buldu?

17 10
28.10.2025

Bir şehri önce susuzluk öldürmez; hafızasını, suyunu ve vicdanını kaybettiğinde, o şehir artık haritada sadece bir isimden ibarettir. Bugün Bursa’nın yaşadığı tam da budur

Türkiye’de en son su krizi yaşayacak şehir hangisi diye sorulsa muhtemelen Bursa deriz.

Lakin tablo korkunç!

Bursa’da barajlar tamamen boşalmış durumda.

Bugün Bursa barajlarının boşalması bize sadece bir çevre felaketini değil, devletin suya karşı tarih boyunca taşıdığı sorumluluğu da yeniden hatırlatıyor. Çünkü bu topraklarda su krizi ilk kez yaşanmıyor; aksine, her defasında bir medeniyeti ya dirilten ya da çökerten eşik olarak karşımıza çıktı.

Bu durumun meydana gelmesinde iki aktör öne çıkıyor. Birincisi belediyeler ve ikincisi kaynak sularını mafyavari yöntemlerle ele geçiren ve suların doğal beslenme kanalını kesen su firmaları daha doğrusu kartelleri.

Belediyelerin mevcut durumu ile alakalı ciddi şayia ve soru işaretleri bulunuyor.

Membaa, kaynak sularına ise şirketlerin hunharca çökmesi ise yeteri kadar anlaşılmadı. Özellikle Türk olmayan ve bilhassa İsrail ile bağlantısı olan boykot şirketlerinin bu sınırsız yetkileri nasıl elde ettikleri cevapsız sorular arasındadır.

“Açık söz ahmaklara söylenir!” der büyüklerimiz. O yüzden bugünü konuşmak yerine Sultan Abdülhamit’in Hamidiye Sularını kurma hikâyesini anlatarak meramımızı anlatalım.

Abdülhamit su şirketlerinin kuşatmasını kırıyor

1881 senesinde Duyun-ı Umumiye İdaresi ile İstanbul, Bursa ve Edirne gibi önemli şehirlerin su işletmelerine kayyumlar getirmişti.

Su insanın ekmekten dahi öncelikli gereksinimidir.

Koca imparatorluk içecek suyunu elin yabancısına teslim etmişti. Sultan Abdülhamit buna bir son vermek istiyordu.

Hz. Muhammed çölün ortasında bir su medeniyeti kurmuşken onun halifesi tebaasına suyu ya ulaştıramıyor yahut kayyumun eline bırakmıştı. Elbette Sultan Abdülhamit bunu kabullenmeyecek ve harekete geçecekti.

Onun bu hamlesi bugün dahi gündelik hayatımızı etkilerken politikayı belirlemeye devam edecekti.

İstanbul suyunun dağıtımı yalnızca bu türden sıkıntı ve yolsuzluklarla değil, teknik arızalar ve suyun kirliliği sebebiyle de sık sık gündeme geliyordu. 1878 yılında Ruslarla yapılan 93 Harbi sonrası İstanbul’a on binlerce muhacir geldi. Bu muhacirlerle beraber suyun İstanbul ahalisine ulaştırılması ciddi bir krize dönüştü.

1897 yılında Kağıthane’deki su tesislerin afet sonrası zarar görmesi Taksim suyunu besleyen Balaban kaynağının taşması üzerine Sultan Abdülhamid, mevcut kaynakların onarılmasıyla işin nihai çözüme kavuşturulamayacağını anladı. Bunun için önce komisyonlar kurdurup raporlar yazdırdı.

Su, idare için namus meselesidir

Sultan Abdülhamid’e sunulan raporlar yeni bir su yolunun inşa edilmesini gerekli kılıyordu. Sultan Abdülhamid projenin her şeyden daha önemli........

© SuperHaber