menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gazze’de akan kan Türk, Kürt ve Arap ittifakının harcına dönüştü

7 0
10.10.2025

Tarihte pek çok savaşa topumuz ve tüfeğimizle katıldık.

Ülkemiz Türkiye, 1948’den 2000’e kadar süren Arap–İsrail denkleminde, ne tüfek sıktı ne de tamamen sükût etti.

Diplomasi koridorlarında yankılanan ayak sesleriyle, cami avlularındaki dualar arasında sıkışıp kaldık.

Filistin’in kanla yazılan tarihinde vicdan aynamızın yansıyan akislerine ilk defa mütereddit olmadan, utanmadan ve başımız eskiye göre bir nebze daha dik bakma imkânına sahibiz.

Bu kez liderlerimiz meseleye bölgesel çatışma, Arap – İsrail gerilimi gibi sanki konu bizi hiç ilgilendiren bir mesele değilmiş havası içinde yaklaşmadı. Hatta Türkiye meseleyi öyle üstüne aldı ve üstlendi ki “her an bir Türkiye-İsrail çatışması olacak mı” diye sabahlara kadar haberleri takip ettiğimiz geceler oldu.

Türk-Arap-Kürt İttifakı çerçevesinde yeniden yorumlanan Filistin mefkûresine daha yakından bakmadan önce buyurun bu meselede arkada bıraktığımız ayak izlerine dönüp yakından bakalım.

Halkımız İsrail’i asla tanımadı; ama devlet benimsedi

1947’de BM’de Filistin’in taksimi oylamasında Türkiye “hayır” dedi; fakat ertesi yıl, Soğuk Savaş’ın gölgesi düşünce, aynı Türkiye İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.

Bu karar, vicdanın değil jeopolitiğin ürünüydü.

Stalin sınırlarımıza tank ve füze yığarken Ankara, Washington’un radarına girmeyi, Kahire’nin kalbini kırmaya tercih etti. İsrail’le kurulan bu temkinli temas, aslında Türkiye’nin Batı’ya “Ben de buradayım” yardım çığlığıydı.

Müslüman Türk haklı bunu hiçbir zaman kabullenemese de devlet çoktan meseleyi içselleştirmişti.

Ankara; Kudüs, Mekke, Şam ve Kahire ile tüm bağlarını fiilen kopartmış ve Filistin davasına resmen sırtını dönmüştü.

Süveyş krizinde dahi yarım ağızla politik duruş

Cemal Abdülnasır iktidara geldiğinde süratle Mısır’ın modernizasyonu için gereken yapısal reformları hayata geçirdi. Ekonomi, eğitim, medeni hukuk ve askeri alanda önemli kararlar alındı.

Öbür yandan ülkedeki İngiliz hegemonyasını kırmak adına 1956 tarihinde Süveyş Kanalını millileştirme hamlesini hayata geçirdi. Bu karar sonrası Fransız ve İngiliz uçakları havalanarak Mısır ordusuna ağır zayiatlar verdi. Birkaç hafta içerisinde de Süveyş kanalı işgal edildi. Sovyetler bu işgal karşısında Mısır’ın yanına duracağını açıklaması üzerine İngilizler bölgeden çekilmek zorunda kaldı.

Nasır esasen savaşı kaybetmişti; ama Rusların desteği ile işgal güçlerinin bölgeden çekilmesi onu bir kahramana dönüştürdü. Cemal Abdülnasır biranda tüm bölgede büyük bir Arap kahramanına dönüşmüştü. Ürdün, Suriye ve Irak’a kadar birçok siyasi gruplar ‘Nasırcılık’ düşüncesi ile büyük ve birleşik bir Arap Devleti hayali kurmaya başladı.

Bu hayali yok edecek ise İsrail olacaktı.

Cemal Abdülnasır dünya siyasetinde özgül ağırlığı olan bir figürdü. Araplar için yaşayan bir efsaneydi; ama 5 Haziran 1967 günü........

© SuperHaber