menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Terör ve Kalkınma

54 4
03.06.2025

Terör Nedir?

Terör kamu otoritesini ve düzenini yıkarak, değiştirerek istedikleri amaca ulaşmak için girişilen sistemli şiddet eylemlerine denir.

Terörün kaynakları; güvenlik tedbirlerinin yetersizliği, topyekün veya bölgeler arası kalkınmışlık, yetersizlik ve farklılıkları, gelir dağılımında adaletsizlik, yönetimin kendisine yakın gördüğü siyasi, etnik, dini, mezhebi vb. belirli kesim ve yandaşları kayırıp desteklemesi, kalanını dışlayıp başkalaştırması, hiçbir kişi veya grubu ayırmadan işleyebilen demokratik hukuk devletinin tam olarak kurumsallaştırılamaması. Yasama, yürütme ve yargının birbiri üzerinde vesayet oluşturmadan, şeffaflık, hesap verebilirlik, denetlenebilirlik kurallarına tam olarak uyabilmesini sağlayacak güçler ayrılığının oluşturulamaması.., dış tahrik kışkırtma gibi nedenlerdir.

Emperyalist devletler; coğrafyamızı, ekonomik, askeri, ticari ve benzeri nedenlerle hakim olunması veya kontrol edilmesi gerekli bir coğrafya olarak görmüş, bu coğrafyayı tam olarak kontrol etmek istemiş ve Türk milletinin Anadolu coğrafyasında tutunup kalmasını hazmedememiş ve bölgeden orta Asya steplerine geri gönderme peşinde olmuşlardır.

Emperyalistler veya terör örgütleri, terörü bir araç olarak daha etkin hale getirebilmek için doğru veya suni olarak oluşturulmuş; ekonomik, kültürel, siyasi, sosyal, psikolojik, etnik, dini, hukuki, gelir dağılımı, kesimler ve bölgeler arası kalkınmışlık, milli birlik, dayanışma ve mensubiyet duygusu, coğrafi, tarihi ve benzeri sebepler ile eğitim eksiklik ve yetersizliklerini kullanagelmişlerdir.

Bu nedenle, terör eylemlerine karışan gençlerin kendileri veya ailelerinin büyük çoğunluğu düşük ve orta gelir grubuna mensup, çok çocuklu, eğitim yetersizliği olan gençler veya aileler olduğu görülmektedir. Böylesi aileler ekonomik, sosyal, kültürel, ekonomik yetersizlikleri nedeniyle çocuklarını kontrol edemedikleri gibi, ailelerin ekonomik, kültürel ve eğitim seviyesiyle kontrol edemeyecekleri kadar çok çocuklu olmaları da çocukların teröre bulaşma oranlarını artırmaktadır.

Eğitim yetersizliği ve fakirlik içinde olan genelde genç kişi ve kesimler içinde bulundukları ve adaletsiz gördükleri durumdan kendilerine karşı kasıtlı gördükleri toplumu veya devleti sorumlu tutarak yetersizliklerini kamufle etmek, kendilerine kimlik kazanmak ve değerli olduklarını hissetmek için terör gruplarının suistimaline uygun olup, haksız gördükleri kamu otoritesine isyan etmeye hazır durumda olurlar.

Doğu Ergil terörizmin amaçlarını şöyle sıralamaktadır;

• Halkı veya hedef bir topluluğu kokutmak,

• Yerleşik otoriteyi tahrip etmek, yerleşik otoritenin terörist ile masum kitle arasında ayrım yapmadan baskı yöntemlerine başvurmasını sağlamak,

• Otoriteye ve düzene karşı olan güçleri harekete geçirmek; yerleşik otoritenin güçlerini ve kurumlarını etkisizleştirmek ve işlemez kılmak,

• Kamuoyunu, kendi lehine ve düzene karşı etkilemek ve yönlendirmek,

• Siyasal güç odaklarını ele geçirmek ve varolan yönetimi devirmek.

1968’li yıllarda gelişen Marksist Leninist terör örgütleri de bu ortamda hayat bulan PKK terör örgütü de ülkemizde yeteri kadar etkili olmasalar da Hizbullah, İBDA/C, Kaplancılar, Vasat, Işid, El-Kaide gibi İslam’ı kullanan terör örgütleri de mensuplarını dahi infaz etmeyi meşru kılacak kadar aynı yöntemleri kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aciz kaldığı, zayıf olduğu, vatandaşlarının güvenliğini sağlayamadığı, kanaatini yayarak kamu otoritesine güveni sarsıp birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya çalışmıştır.

Örgütler genellikle, iç otoritesini sağlamak, örgütün devamını sağlamak içinde lider kadroyu kutsallaştırmış, bunun için, her türlü yol ve yöntemi kullanarak gerekirse sözde kutsal davalarına ulaşmak için infaza kadar uzanan gayri insani, şiddete dayalı bir örgüt içi düzen oluşturmuşlardır.

Kalkınma Nedir?

Kalkınma; sanayileşme devrimiyle toplumların hayatına giren, en kısa tarifiyle bir ülkenin ekonomik, kültürel, sosyal ve teknolojik olarak gelişip ilerlemesi diye tarif edilebilir.

Kalkınma; bir ülkenin ekonomik olarak zenginleşmesi yanında kültür seviyesinin gelişmesini, zenginliğin halka adil olarak dağıtılmasını, halkın sağlık, barınma, güvenlik, eğitim, adalet ihtiyaçlarının, sosyal güvencesinin, özgür düşüncesinin, hak hukuk arayabilme ve insanca yaşama, yarınından emin olma ümidinin, eşitlik ve adalet içinde karşılanıp geliştirilmesi demektir.

Eğer zenginleşme, saydığımız bu unsurlara sahip değilse bu bir kalkınma olmayıp büyüme veya her an yok olmaya aday suni bir şişme olarak adlandırılabilir. Bu unsurlara sahip olmayan gelir artışı kalıcı olması mümkün olmayan, sık sık kesintiye uğrayan, toplumsal huzuru sağlayamayan, ülkeye ve topluma mensubiyet duygusunu geliştiremeyen, huzursuzluğa yol açan ve bu nedenlerle her an yıkılıp dağılmaya, toplumu terörize etmeye veya terör üretmeye uygun bir şişme olur.

Diğer taraftan, kalkınma; teknolojik ve toplumsal gelişme, birim değeri yüksek mal üretiminin ekonomideki ve dış ticaretteki ağırlığının artması, dış ödemeler ve bütçe dengesinin sağlanması, üretimdeki ve zenginleşmedeki artışlardan vatandaşların adil şekilde faydalanması, verimlilik, kaliteli mal ve hizmet üretme, sosyal güvenlik ve kamu hizmetlerinin adil hale getirilmesi, işsizliğin asgari kabul edilebilir seviyelere inmesi, çağdaş demokratik hukuk kurallarının tamamıyla uygulanır hale gelmesi de demektir.

Kalkınma bir diğer yönüyle; kamu kaynaklarının ve toplumsal varlıkların israf edilmeden etkin ve verimli kullanılması, yolsuzluğun, usulsüzlüğün yok edilmesi, kamunun satın aldığı mal hizmetlerin fiyatının piyasa fiyatlarından yüksek olmaması, sattığı mal ve hizmetlerin fiyatlarının piyasa fiyatlarından düşük olmaması demek olup, yönetimde liyakate önem verilmesi, hiçbir kesim ve kişinin kayrılmaması, bu kurallara uymayan kamu görevlilerinden hesap sorabilmek için şeffaf, hesap verebilir, denetlenebilir bir hukuki ve siyasi yönetim sisteminin oluşturulması da demektir. Kalkınmanın sağlıklı ve sürdürülebilir olması için ülkede toplumun zihninin; siyasi, dini, ideolojik, etnik, kültürel, ekonomik, sosyal konularla bulanıklaştırılmamasına ihtiyaç vardır. Ekonomik, sosyal planlama ve destekleme, bankacılık, vergi ve gelir idaresi gibi hukuki ve kurumsal altyapının kalkınmaya uygun olarak işlemesi, işlemiyorsa gerekli yapısal reformların yapılarak işler hale getirilmesi gereklidir.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı(UNDP) kalkınmayı; toplumsal zenginliği, insani bakımdan yaşanabilir imkan ve şartlara ulaşmayı, temiz ve sağlıklı çevreyi, katılımcılığı, ferdi ve toplumsal güvenliği, eşitliği, adil gelir dağılımını, herkesin asgari maddi insani şartlara sahip olmasını, örgütlenme seviyesi, özgürlükleri, küresel gelişmelere uyumu sağlayan toplumsal bir gelişme olarak tarif etmekte ve kalkınma seviyesinin tespiti içinde bunların seviyesinin ölçümünü zaruri görmektedir. Kalkınmanın ölçümü; ülkede üretilen toplam mal ve hizmetlerin değerini GSYH olarak belirleme demektir.

GSYH toplamı yukardaki unsurlarla birlikte olursa kalkınma seviyesini kısmen gösterebilir. Kalkınmış ülke olabilmek için ilave olarak; ülkenin sahip olduğu toprak, su, işgücü, sermaye, yeraltı ve yerüstü doğal kaynakların verimli şekilde katma değeri yüksek mal ve hizmet üretimine dönüştürüldüğü, katma değeri yüksek üretimi sağlayacak teknolojinin kullanılabilirlik seviyesinin yüksekliği, sürdürülebilir ve sık sık değişmeyen yasal, kurumsal ve siyasi yapı, bölgesel kalkınmışlık farklılıklarının düşüklüğü, eğitim seviyesi, çimento, demir, elektrik, otomobil, dayanıklı tüketim malları gibi malların kullanım seviyesi, altyapı kolaylıkları, yaşam süresi, adil kişi başına milli gelir dağıtımı, GSYH’nın tarım, sanayi ve hizmetler sektörü arasında dağılım oranı, bölgesel kalkınma farklılıkları gibi unsurlar da kalkınmışlığın göstergelerindendir.

Yukarda saydığımız tüm unsurlarıyla sağlanamayan kalkınma, ülkeleri az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler sınıfından kurtaramayıp, dünyada tam olarak saygın ülkeler arasında yerini almasını sağlayamayacak, ekonomik tehditlerle, ambargolarla köseye sıkıştırılıp, emperyalist küresel güçlerin hakimiyetinden kurtaramayacaktır.

Terör ve Kalkınma

Terör örgütleri genellikle açıktan veya örtülü savaşan ülkelerin vekalet savaşçıları haline dönüştürülmüşlerdir. Bu nedenle, örtülü olarak ulvi hedefler peşinde koştukları görüntüsü vermekte ama çoğunlukla emperyalistlerin kullandığı piyonlar ve vekalet savaşçıları olarak faaliyet göstermektedirler. Bu nedenle; emperyalizme karşı savaştıklarını iddia ettikleri halde hiçbir zaman emperyalist ülkelere saldırmamaktadırlar.

Terör; sebep oldukları harcamalarla, üretimi durdurma ve azaltmalarıyla, halkı öldürerek, yıldırarak, korkutarak göçe zorlamalarıyla bölgesel ve ülke çapında kalkınmaya büyük darbe vurmaktadır. Bu nedenlerle terör bölgesinde ve ülkelerinde mümkün olabilecek kalkınma hamleleri gecikmektedir.

En yakın tarihimizden örnek vermek gerekirse; SSCB’nin Afganistan’ı işgalinden sonra ABD El-Kaide’yi örgütleyip, eğitip, silahlandırıp Afganistan’da SSCB’nin karşısında cepheye sürmesi, vekalet savaşçıları ve teröre en uygun örnek sayılabilir. Afganistan o yıllardan beri terörize olmuş, hatta aynı gruplar sırasıyla Pakistan’dan başlayarak öncelikle diğer bazı İslam ülkelerini terörize etmiş ve kaosa sürüklemişler, istikrarsız hale getirmişler, kalkınmalarına mani olmuşlardır. ABD eğitip, donatıp vekili haline getirdiği adı geçen örgütü ikiz kulelere saldırtmış ve bu saldırıyı........

© Stratejik Düşünce Enstitüsü