Mezartaşı diploması
Henüz altı yaşındaydım... Hayli yaşlı bir komşumuz vardı, 90 küsur deniyordu, vade doldu, vefat etti. Ölüm denilen kavramla ilk kez böyle tanışmıştım, o küçücük hallerimizde nasıl derinden sarstıysa artık beni, hâlâ dün gibi hatırlıyorum o günü... Mahallede adeta yas ilan edilmişti. Televizyon açmak yasak, radyo açmak yasak, teyp yasak, “etraftan duyulur ayıp olur” deniyordu, evde otururken yüksek sesle konuşmak bile yasaktı, sokakta top oynamak zaten yasak, çıt çıkarmaya utanılırdı, gündüz vakti sanırsın geceyarısı gibi sessizlik hakim olurdu, işine, okuluna gidenler, başları öne eğik, hüzün korteji gibi yürürdü. Yaşı şöyle 45’in 50’nin üstünde olanlar, eminim hatırlar o dönemleri... Yatağında, eceliyle son nefesini veren 90 küsur yaşındaki insanlarımızı bile, böyle uğurlardık.
★
Aradan az biraz geçti, 18 oldum, Türkiye henüz bu erdemli duygularını yitirmeden önce gazeteciliğe başladım, gece muhabiriydim, ilk büyük haberim cinayetti, çok zordu, öldürülen kişinin tek kare vesikalık fotoğrafını alabilmek için, cenaze evine gidip, kendimi sivil polis olarak tanıtmıştım, başka çarem yoktu, çünkü gazeteci filan giremezdi cenaze evlerine, hatta mahalleye bile giremezdi, herhangi bir........
© Sözcü
