menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Muhteşem zafer...

116 17
29.08.2025

Amerikalı ünlü tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy, “Ölüm ve Sürgün-Anadolu Müslümanlarının Etnik Kıyımı” adlı eserinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük mücadelesini ve sonunda kazandığı zaferi şöyle anlatır:

“Türkiye 1. Dünya Savaşını kaybetmiş, adeta yıkılmıştı. Türkler artık yenilmişti ve başlarına gelecek her şeyi kabul edeceklerdi. Çünkü İstanbul Hükümeti bir vatan haini olan Damat Ferit tarafından yönetiliyordu. Bu hükümet, İtilaf ülkelerinin istedikleri her şeyi yapmaya hazırdı!..

★★★

İtilaf ülkeleri, Türkleri sonsuza kadar yok etmek, tarih sahnesinden silmek istiyordu. Sevr’de büyük bir Ermenistan, büyük bir Kürdistan olacaktı ve Türklere Anadolu’da küçük bir yer verilecekti. İngilizler, Fransızlar, Yunanlar, İtalyanlar toprakları paylaştılar. İtilaf devletleri aslında Türklerin elindeki her şeyi almak istiyordu.

★★★

Tüm Osmanlı borçları o küçük devlet tarafından ödenecekti. Yapmak istedikleri şey, Türkleri devamlı olarak zayıf bırakmaktı, bunu sağlamak için Türklerin ordusu olmamalıydı. Nitekim o küçük devlet, ordudan mahrum kalacak, tamamen iflas edecek ve mallarını yurtdışına gönderemeyecekti. Zira en önemli demiryolu hatları İtilaf devletlerinin elindeydi.

Ama bunlar olmadı. Çünkü Türkler, Atatürk’ün liderliğinde düşmanlardan kurtuldu. Türkler, Atatürk’e çok şey borçlular...”

★★★

Evet, çok doğru söylüyor ünlü tarihçi.

Biz Türkler, bugün sahip olduğumuz her şeyi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kazandıkları 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.

Zaferin nasıl kazanıldığını ve ona duyduğumuz minneti de Falih Rıfkı Atay’ın benzersiz anlatımıyla okuyalım:

★★★

“(...) Bütün günümüz adeta merak sancısı içinde geçti. Yalnız yemekten değil, düşünmekten de kesilmiştik. Zırhlıları, tümenleri ve alayları ile Birinci Dünya Harbi düşmanlarının zaferi, hâlâ İstanbul’un surlarında ve sokaklarında idi. Bir tek umut, bir avuç askerde ve Mustafa Kemal denen isimde idi. Kapkara perdenin arkasında yalnız onların yaklaşıp uzaklaşan hayaletlerini sezinliyorduk.

Nihayet Rumca gazetelerde ilk rivayetler çıktı. Biz, taarruza geçmiştik ve başımızı Yunan Ordusu’nun çelik kayasına boş yere çarpıp duruyorduk.

Türk Ordusu’nun bir taarruz savaşına giremeyeceği fikri, bizim kuşağımız için değişmez gerçeklerden biri idi. Ordumuzun kahramanlığına bel........

© Sözcü