Güvenin bittiği yer: Sahte diplomalar
Her toplum, tarih boyunca yükselişlerle ve sarsıntılarla yol alır. Kimi zaman bu sarsıntılar büyük savaşlarla, ekonomik krizlerle ya da siyasal çalkantılarla görünür hale gelir. Kimi zamansa, çok daha sessiz ve derinden ilerler. Kimsenin fark etmediği küçük çatlaklar gibi gündelik hayatın içine sızar. İşte bu sessiz ama etkili dönüşüm, sosyolojinin diliyle “sosyal bozulma” olarak adlandırılır.
Sosyal bozulma, yalnızca hukukun ya da düzenin yara alması değildir. Daha derin, daha insani bir meseledir. Komşunun derdine kulak vermemeyi, haksızlığa karşı sessiz kalmayı, başkasının acısına kayıtsızlaşmayı ifade eder. Zamanla empati kalkar, güven azalır, dayanışma ise hatıralarda kalan bir kelimeye dönüşür.
Fransız sosyolog Emile Durkheim, bireyin toplumla bağının koptuğu bu anı “anomi” kavramıyla tanımlamıştı. Yani kelime anlamıyla kural yokluğu ya da kuralsızlık. Ona göre, değerlerin belirsizleştiği, ortak kuralların yitirildiği bir yerde, birey yalnızlaşır ve toplumun ruhu da çözülmeye başlar.
Aslında bu endişe insanlık tarihinin bitmek bilmeyen döngüsüdür. Platon, adaletin zayıfladığı ve yoksulluğun derinleştiği bir toplumun, en sağlam temeller üzerine kurulmuş olsa bile bir gün çatırdayacağını söylemişti. Yüzyıllar sonra Nietzsche, modern insanın ahlaki değerlerden uzaklaştıkça bir tür çürüme yaşadığını dile getirdi. Karl Marx ise toplumsal dengesizliklerin, özellikle de ekonomik eşitsizliklerin, toplumları görünmez bir yarılmaya sürüklediğini savundu. Yani bozulma, en çok da görünmeyen........
© Sözcü
