menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çetin Altan ile Melih Cevdet Anday o gece neden dövüştü?

50 13
09.07.2025

“24 Aralık 1979 gecesiydi.

Paris, Seine Nehri üstündeki Saint Louis adasının Qaui du Bethune 22 numaralı tarihi apartmanında, Hıfzı Topuz’un Afrika maskeleri ve sanat yapıtlarıyla dolu çatı katında Noel yemeğine davetliydik. Masada Melih Cevdet Anday, Çetin Altan, Hıfzı Topuz ve bendeniz vardım.

Türkiye’nin eski UNESCO Büyükelçisi Hıfzı Topuz, küçük ama paha biçilmez dairesinde, özgün zarafetiyle kurduğu nefis bir sofrada ağırlıyordu davetlilerini.

Yemeğin başında herkes herkesi seviyordu.

Hatta yazarlığına ve ozanlığına hayran olduğum, gazetede birkaç kez karşılaşıp, ilk kez karşısına oturduğum Melih Cevdet Anday, bana ömrümde duyduğum en vurucu övgüyü yapmıştı.

Masanın öte yanından, dikkatle yüzüme baktı. Gözlerini gözlerime dikti. “Sen insansın” dedi.

Herkes sustu. Çünkü hiçbirimiz usta edebiyatçının ne demek istediğini anlamamıştık.

Melih Cevdet, bilge başını sallayıp açıkladı: “Kocaman gözlerin var ve birbirinden epeyce ayrık.” Şaşkınlık içinde dinliyorduk ki, dikey tuttuğu ellerini yatay bir çizgide uzaklaştırıp yakınlaştırırken sözünü tamamladı: “İki gözü birbirine yakın insanlar, maymunluktan insanlığa evrimini tamamlamamış olanlardır. Sen tamamlamışsın.”

Çok geçmeden makarna tenceresiyle kafasına vuracağımı bilse, sanırım tastamam insanlığımdan bunca emin olmazdı! Neyse.

Saat 02.00 sularında dördümüz hâlâ masadaydık, yemekler bitmiş, artık yalnız Çetin Altan ve Melih Cevdet konuşuyorlardı. İki ünlü kalemşor, uzun süredir karşılaşmamışlar ve kavuşmanın coşkusu mu desem; birbirlerine düzdükleri övgüler, Hıfzı Topuz’un zengin içki rezervine paralel olarak bitmek bilmiyordu.

Saatler geçiyor, Hıfzı Topuz’la benim gözümüzden uyku akıyordu. Hıfzı Topuz bir ara ortadan kayboldu, gidip baktım giyimli olarak yatağına uzanmış ve uyuyakalmış.

Ben de gözüme yemek masasının bulunduğu salondaki kanapeyi kestirdim ve üstüne kıvrıldım. Uykuya daldığım sırada Melih Cevdet Anday, Çetin Altan’a: “Sen Türkiye’nin en büyük yazarısın!” Çetin Altan da Melih Cevdet’e: “Türkiye’nin en büyük şairi sensin!” diyor ve birbirlerine diğerinin daha değerli olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla her şey ve iki yazarımızın ilişkileri mükemmeldi, bendeniz içkiden çok, laf sarhoşu olarak sızdım.

Boğuk bir gürültüyle uyandığımda, gözlerime inanamadım! Masada sulh içinde bıraktığım Çetin Altan ve Melih Cevdet birbirlerinin boğazına yapışmış, yerde yuvarlanıyorlardı! Dövüşün ciddi olduğunu anlamam biraz zaman aldı, çünkü iki kalemşor yerde boğuşurken, inanılmaz ama oldu, salondaki pikaba çarptılar ve duran alet harekete geçip şimdi anımsamadığım bir müzik çalmaya başlayınca uyku sersemi beni bir gülme tuttu. Sanki Red Kit çizgi filmlerindeki bir sarhoş kavgasını izliyordum!

Bir ara Melih Cevdet, Çetin Altan’ı altına aldı ve boğazını sıkmaya başladı.

Gülmekten katılıyorum ama, serde Çetin’in........

© Sözcü