Buradaki paradigma ‘böl, parçala, yönet’!
İmralı süreci devam ediyor. Bugün terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ile görüşen DEM Partililer muhalefet temsilcileriyle bir araya gelecek. Görüşüne başvurduğum Tarihçi-Yazar Dr. Çiğdem Bayraktar Ör 40 yıldır “bebek katili, terörist başı” diye nitelediğimiz Öcalan bir anda “barış güvercini” olarak Kandil’e uçsun, namluların ucunu tüyleriyle tıkasın istiyorlar. Bunu yapabilir mi? diye sorduktan sonra cevabı yine kendi veriyor: “Buna bir parça olsun olumlu yanıt veren yaşadığı evreni, sistemi iyi okuyamıyordur.”
-Türkiye bir süreçten geçiyor. Adına ‘çözüm süreci’ demekten herkes imtina ediyor. Barış süreci mi, terörsüz Türkiye mi, adına ne dersek diyelim, siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sözcükler karşıtlarıyla var olurlar. “Barış Süreci” dersek “savaş”ı meşrulaştırmış, kabul etmiş oluruz. Oysa savaşlar devletler arasında gerçekleşir. Türkiye Cumhuriyeti bir savaşta değildi. Türk ordusunun karşısında ASALA çöker çökmez diriltilmiş, başta ABD olmak üzere Batılı sömürgecilerin mühimmatlarıyla donanmış, içinde kim olduğu net olmayan ama amacının Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak olduğu açıkça ilan edilen uluslararası bir terör ağı vardı. Baştan beri emperyalistlerin güdümünde, onların köpürttüğü, içine asla bu topraklara ait olmayanların karıştığı, sinsice planladığı, her fırsatta kanattığı bir kardeş kavgası yaşandı. Şimdilerde unutulmuş, eski gücünü çoktan yitirmiş Abdullah Öcalan’a açılım yapıyorlar. Sözde “paradigma”nın en büyük aparatı da Abdullah Öcalan değil miydi? Kaldı ki burada bahsedilen paradigma “Böl, Parçala, Yönet!” siyasetinden başkası değil! 40 yıldır “bebek katili, terörist başı” diye nitelediğimiz Öcalan bir anda “barış güvercini” olarak Kandil’e uçsun, namluların ucunu tüyleriyle tıkasın istiyorlar. Bunu yapabilir mi? Yapmaya kalksa ne kadar başarılı olur? Buna bir parça olsun olumlu yanıt veren yaşadığı evreni, sistemi iyi okuyamıyordur. Tarih ve politika bilmiyordur. Ne Öcalan aynı ne Öcalan’ın PKK’daki etkisi ve gücü ne de PKK! Şarkıdaki gibi bir hal: “O eski halinden eser yok şimdi” Öte yandan, ABD’nin başı çektiği Batı blokunun bölgedeki planları aynı, İsrail’in hedefleri aynı, bölgedeki Arap varlığının çapraşıklığı ve tutarsızlığı aynı.
-Peki terör örgütü lideri Öcalan ne ifade ediyor?
Öcalan artık sadece PKK’nın simgesel lideri ve Kürt faşizminin, Kürtçü ayrılıkçılığın sözde düşünürü. Çeyrek asrı hapishanede geçirmiş, kan ve barut kokusu ektiği dağlara yalnızca uzaklardan bakan biri. PKK çeşitlendi, dallandı, karıştı. Öyle karıştı ki artık içinde Bosna Savaşı’nda olduğu gibi sırf zevkine insan öldürmeye güdümlü yabancılar bile olduğu gelen haberler arasında. Denebilir ki hepsinin tek ortaklığı giydikleri kamuflaj elbiseleri. PKK’nın merkezi bir yapısı olmadığı gibi Öcalan’ın hapis sürecinde militanlar özellikle sınır ötesinde örgütlendi. PKK'nın kendi içindeki damarlarının ayrı ayrı yerel liderleri, bu liderlerin yönettiği farklı etnik kökenden gelen militanları var. Hepsi için Öcalan aynı anlamı taşımıyor. Dolayısıyla, sadece Öcalan ile konuşulacak bir çözüm tüm PKK’yı ve silahlı unsurları hedef alamaz. Özetle; terör, teröre silah ve finansman sağlayanların bölgedeki çıkarlarından vazgeçtikleri güne kadar farkı adlarla da olsa bir biçimde devam eder. Onlar bu jeopolitiğe ilgilerini kaybetmedikçe -ki bu da olanaksız görünüyor- terörün önüne geçilemez. Sadece sonraki blöfe ve şantaja kadar silahlar uyutulur.
-Yakın geçmişte de denendi. O zaman başarılamayan şimdi nasıl başarılacak? Konjonktür mü değişti? Tarih bize ne diyor?
“Demokratik açılım” süreci öyle olumsuz bir iz bıraktı ki bir daha aynı ya da benzer bir kavramlaştırmanın toplum tarafından sahiplenilmesi güç. O süreçte sanki işgal dönemi Türkiye’sinden manzaralar canlandı. Üniversitelere PKK flamasıyla girebilirdiniz ama Türk bayrağıyla “siyasi ve ideolojik”(!) olduğu gerekçesiyle giremeyebilirdiniz. İçinde Türklük geçen her şey gizlenmeye başlanmış, hatta yasaklı hale gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nde “Türk Kızılayı” diyemez olmuştuk. Üstgeçitlerden “Ne mutlu Türküm diyene!” ifadeleri kaldırılıyordu. Oysa aynı anda PKK’lı teröristler sözde susturdukları silahları nadasa yatırıyor, cephanesini artırıyordu. Bu dönemi güçlenmek için avantaja çevirdiler. Bana kalırsa o dönem “ulusa sorulmadan kalkışılan bir ulusal taviz” dönemiydi. Kaldı ki Erdoğan’ın açıklaması dahi böyle bir ulusal tavizin ne denli anlamsız olduğunu gösteriyordu. Tüm bu maksadını aşmış, Türk kimliğine ve tarihine yönelen saldırılara karşı PKK sadece yüzde 15 bir çekilme gerçekleştirmişti. Yani teröristlere yapılan davullu, zurnalı karşılama bataklığa derme çatma bir gecekondu dikmekten başka bir şey değildi. Siyaset, siyasi tarih genel olarak yaşamın akışına uygun olarak bükümlü, değişken bir yapıya sahip olabilir. Ancak kişiler yer değiştirseler de olaylar ve olgular yaşandıkları yerlerde, oralardan da taşarak hafızalarda kalırlar. Teröre 40 bin insan veren bir ülkede acının unutulması söz konusu olabilir mi? “Kürdistan İşçi Partisi” adıyla sözde Marksist-Leninist bir vurguyla........
© Sözcü
![](https://cgsyufnvda.cloudimg.io/https://qoshe.com/img/icon/go.png)