menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sermayedar sınıfın vatanseverliği

15 36
01.07.2025

Geçtiğimiz Pazar günü İstanbul’da, Kadıköy Halk Temsilcileri Meclisi’nin Merdivenköy Semtevi’nde düzenlediği bir etkinliğe katıldım. “Laik, Bağımsız, Emeğin Cumhuriyetini Nasıl Kurarız?” sorusu etrafında, çok verimli bir fikir alışverişi yürüttük. Sohbetimizin bir noktasında, ben Türkiye sermayedarlarının kâr hırsının ülkeyi nasıl felaketin eşiğine getirdiğini anlatırken, katılımcılardan biri belki “naif” sayılabilecek, ama çok önemli bir soru sordu.

Soru şuydu: Bu ülke sermayedarların da ülkesi değil mi? Kendi ülkelerini ateşe neden atsınlar, onlar da bundan zarar görmez mi?

Müsaadenizle bu haftaki tartışmamızı bu sorudan yola çıkarak açacağım.

***

Sermayedar sınıf kendi ülkesine nasıl bakar?

Size tarihten bir vaka aktararak başlamak istiyorum. 1870 yılında, yükselen Almanya ile en yakın rakibi Fransa arasında, 20. yüzyılı kana bulayacak iki dünya savaşının kostümlü provası niteliğindeki Sedan Savaşı yaşanmıştı. O sırada “İkinci İmparatorluk” döneminden geçmekte olan Fransa bu savaşta öyle hezimete uğramıştı ki, İmparator III. Napoleon savaş alanında esir düşmüş, ülke yönetilebilsin diye apar topar Üçüncü Cumhuriyet ilan edilmişti.

Fransa kısa bir süre sonra teslim olmuş ve Fransa Başbakanı Adolphe Thiers ile Alman Şansölyesi Otto Von Bismarck savaş tazminatları için masaya oturmuştu. Bismarck sekiz milyar frank ve Alsace eyaletini istiyordu, Thiers ise “en fazla beş milyar verebiliriz” diye diretiyordu. Sonunda anlaşmaya vardılar; Fransa sekiz yerine beş milyar frank ödeyecek, Alsace’ın yanında Belfort kasabası hariç Lorraine eyaletini de Almanya’ya bırakacak ve Alman ordusu Paris’in Champs-Élysées bulvarında bir zafer resmigeçidi yapıp Fransız halkının onurunu ayaklar altına alacaktı.

Bu onur kırıcı resmigeçit Paris’te Komün ayaklanmasını tetikleyen faktörlerden biri olacaktı, ama konumuz işçi sınıfının değil sermayedar sınıfın vatanseverliği. O yüzden biz Marx’ın bu tarihlerde artık başına bir sıfat eklemeden ismini anmadığı Thiers’i izlemeye devam edelim.

Barış anlaşması Fransız meclisinde onaylanmalıydı ve şartları sunma işi, anlaşmayı Bismarck ile başlayan Thiers’e düşmüştü. Daha düşük parasal tazminat karşılığında daha fazla toprak verileceğini, üstelik bunun kendi müzakerecileri tarafından önerildiğini duyan parlamento öfkeyle kaynamış, Thiers’i vatan hainliğiyle suçlayanlar olmuştu. Thiers’in cevabı basitti: “Verdiğimiz toprakları bir sonraki savaşta geri alırız, ama ödediğimiz para geri gelmez.”

Thiers Fransız burjuvazisinin temsilcisiydi ve ağzından dökülen bu cümleler de sadece Fransa’da değil her yerde, sermayedar sınıfın kendi ülkesine tam olarak nasıl baktığının ve bakacağının özetiydi.

© soL