menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Korku üzerine…

19 20
15.07.2025

Korku insanın en ilkel, kökleri içgüdülerine en gömülü duygusu.

Milyonlarca yıl önce, Afrika savanalarında hayatta kalmaya çalışan atalarımız sürekli korkuyordu; çünkü iki ayağının üzerine doğrulmadığında boyunu geçen otlar onu avlayıp yiyen aslanı saklıyordu.

Ayağa kalkmak bu yüzden evrimsel bir avantajdı. Korkmak da…

Ama sadece korksaydık, korkuyu hiç yenemeseydik bugünlere gelemezdik. Çünkü başka hayvanların, bilhassa da diğer memelilerin etini yiyebilmek de büyük bir avantajdı ama henüz pek alet bile yapamıyorken ceylan avlamamız çok zordu. Bu yüzden aslanların öldürüp, karnını doyurduktan sonra bıraktığı hayvan leşlerini yiyebilmek için sırtlanlarla kavga ediyorduk.

Aslandan korkmalıydık, ama korkumuzu yenip sırtlanla dövüşebilmeliydik.

İnsan, korkusunu birbiriyle yoldaş olarak yendi. Sırtlan sürüsünde olmayıp bizde olan büyük avantaj buydu. Birbirimizi tanıdık, güvendik, hırlayıp ısırarak, üstünlük kurarak değil kucaklaşıp severek, işbölümü yaparak, bir arada hayatta kaldık.

Önce sırtlana üstün geldik, et yiyebilir olduk. Et yedikçe bilişsel kapasitemiz daha da gelişti. Daha iyi alet yapmaya başladık.

Ve milyonlarca yıl sonra, böyle vicdansızlıklar yaparak kendimizi alçaltmamızın hiç anlamı olmamasına rağmen, artık aslanı kafese koyup, karşısına geçip eğlenebiliyoruz. Kaçarsa da öldürüyoruz.

Buna rağmen, kökleri içgüdülerimize gömülü korku duygumuz ortak mirasımız olarak kaldı. Öyle ki, milyonlarca yıl sonra Roma İmparatorluğu Afrika’ya yayıldığında, doğa tarihçisi Gaius Plinius Secundus bir kitap yazacak, bu kitapta ele geçirdikleri halkın efsanelerinden bahsedecekti. Bu efsanelerden biri, uzun savana otlarının içinde sinip çobanları dinleyen, sonra gece evlerinin önüne gidip, onlar uyurken seslerini taklit ederek çocuklarını dışarı çağıran ve karanlıkta boğup yiyen sırtlanlardan bahsediyordu.

Öykülerimiz içgüdülerimiz kadar inatçı şeylerdir; eminim bugün hala Afrika boynuzunda bir yerde yaşlı nineler torunlarını sırtlan Crocotta masallarıyla korkutuyordur.

***

Aradan çağlar geçti. İnsan gezegenin hâkim türü oldu. Ne sırtlandan korkmasına gerek kaldı ne aslandan. Ama bu arada tuhaf bir şey oldu; insan, kendi eliyle kurup içinde yaşadığı, istese bir günde değiştirebileceği toplumsal düzenin sonuçlarından korkar oldu.

Bugün dünyada herkese yetecek kadar gıda var mesela, dolayısıyla kimse açlıktan korkmamalı. Ama her on insandan biri aç. Her yıl, her bin insandan biri açlıktan ölüyor. Aslandan kaçar ve sırtlanla dövüşürken, içimizden birini aç bırakmamız düşünülemezdi; ya hep birlikte aç ya hep birlikte tok oluyorduk. Şimdi ise sanki bir açlık tanrısı uydurup tapmaya başladık da, her yıl binde birimizi, bilhassa da çocuklarımızı ona kurban veriyor gibiyiz.

İşi........

© soL