Gençliğe yapılan en büyük kötülük
Belki mesleğimden dolayı fazla hassas davranıyorumdur, ama bana “AKP’nin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük nedir?” diye sorsanız, size “eğitimin içine etmeleri” yanıtını veririm.
Eğitim başlığı, Cumhuriyet tarihi boyunca cumhuriyeti kuran devrimci kadrolar ile mülk sahibi sınıflar arasında da hep bir gerilim başlığı olmuştu. Kemalist devrimciler eğitime idealist yaklaşıyordu; onlar için eğitim halkı aydınlatacak ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı sağlayacak bir sihirli değnekti. Mülk sahibi sınıflar ise ikiye ayrılmıştı. Toprak ağaları halkın aydınlanmasına da, sanayileşme ve kentleşme getirecek modernleşmeye de düşmandı. Osmanlı hanedanı ile kendileri de dertli oldukları için Cumhuriyet devrimini kabullenmek zorunda kalmışlardı ama her türlü tarihsel ilerlemeye, kendileri zararlı çıkacağı için (örneğin sanayileşme, kırdan kente emek göçü yaratacağı için ucuza, bazı durumlarda karın tokluğuna sömürdükleri emeği ellerinden alacaktı) itiraz etmek zorundaydılar. Kentli sermayedarlar ise modern kapitalizmin nimetlerini istiyor ama sınıf mücadelesinden çekiniyorlardı.
Devrimci kadroların Cumhuriyetin gelişme rotası üzerindeki belirleyiciliği 1945’e kadar dayanabildi. 1946-1960 dönemine ise mülk sahibi sınıfların iç mücadelesi damga vurdu.
Bu dönemde yaşanan ve üzerinde çok konuşulan bir vaka, konumuz açısından önem taşır. Kemalist devrimin eğitim alanındaki iki önemli kadrosu, İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Âli Yücel, giderek karşıdevrimci bir pozisyona yerleşen toprak ağalarına karşı yoksul köylülerin aydınlatılmasını hedefleyen kapsamlı bir proje olan köy enstitülerinin önderliğini yaparlar. Bu, cumhuriyet tarihinde önemli bir yer tutan “köydeki karanlığı aydınlatan öğretmen” çelişkisine çok daha ileri bir boyuta kılıç atılmasıdır. Ne var ki 1940’ta başlatılan bu devrimci ama idealist proje, sadece toprak ağalarının TBMM’deki muhalefetine değil, mülk sahibi bir azınlık ve mülksüz bir çoğunluktan oluşan kapitalist toplum gerçeğine çarpar. Aynı tarihlerde dünyanın her yerinde yoksul ve topraksız köylüler sosyalist devrimlere katılmaktadır ve bunların en önemlilerinden biri olan Çin devrimi tam o yıllarda gerçekleşmektedir. Bu ortamda, toprak ağalarının karşısında yoksul köylüyü aydınlatarak çıkma fikri sadece toprak ağaları için değil, emeğin üreteceği zenginliklere el koymak için onlarla mücadele eden ve yakın gelecekte TÜSİAD’ı kuracak olan, kentleşme ve sanayileşmeden yana kapitalistler için de korkutucudur. Anadolu köylüsünün sınıfsal reflekslerini çok iyi bilen ve dinamit dolu bir depoda kibritle oynamanın alemi olmadığını düşünen İsmet İnönü, 1946 yılında, köy enstitülerine başından beri karşı olan Reşat Şemsettin Sirer’i Milli Eğitim Bakanı yapar ve projeyi öldürür. Cumhuriyet devriminin büyük yenilgilerinden biridir.
Altı çizilmesi gereken önemli nokta ise şudur: Bu yenilginin kaynağında sadece gerici toprak ağalarının direnişi değil, devrimciliğini hızla yitirmekte olan yönetici kadroların siyasi kararlarının artık mülk sahibi sınıfların ortak sınıfsal refleksleri tarafından belirlenir hale gelmiş olması vardır.
Cumhuriyet, sınıflar arası eşitsizlik belirginleştikçe ve bu eşitsizliği kabullendikçe, devrimciliğini yitirmiş ve çürümeye başlamıştır.
***
Gelin, vakanın izini sürmeye devam edelim.
Gericinin teki olan Reşat Şemsettin Sirer’in köy enstitülerine yönelik temel eleştirisi, bu kurumların öğrencileri gereksiz genişlikte bir yelpazede eğitmeyi hedeflemesiydi. Sirer’e göre bir öğretmenin aynı zamanda marangozluk, ziraat gibi pratik konularda beceri sahibi olmasına hem gerek yoktu hem de bunu beklemek hayalcilikti.
Eğitimin öğrenciye salt mesleğini icra etmek için kullanacağı bilgi ve becerileri kazandırması gerektiğini savunan bu düşünce, sermayedar sınıfın eğitimden beklentisinin yansımasıdır. Her yerde olduğu gibi burada da sermayedar sınıf ağacı değil meyveyi ister: Eğitim işçileri çalışmaya hazırlamalı, onların emeklerini sermayenin ihtiyaç duyacağı becerilerle donatmalı, ama aydınlatmamalıdır.
Aynı düşünceyi TÜSİAD’ın raporlarında eğitim başlığında dile getirilen........
© soL
