menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kendi düşen ağlamaz

21 5
27.06.2025

Ağlamaz mı gerçekten? Sözgelimi, neşeyle koştururken ayakları takılıp ya da birbirine dolanıp düşen çocukları izleyin bakalım. Çoğunun ağladığını görmüşümdür. Ağlamayanlar da olur. Ama onlar da yüzlerinde bir acı anlatımıyla kalkarlar, kısa pantolonlu iseler dizlerinde mutlaka bir iz, belki ince bir kan sızıntısı, bir kızarıklık, bir tozlanma olmuştur. Önce oralarını temizlemeye çalışırlar. Hemen sonra çevreye bakınırlar, kendilerini izleyen var mı diye. Varsa ve canları yandıysa, “Acımadı ki, acımadı ki!” diye hem kendilerini hem o münasebetsiz seyircileri inandırmak istercesine yüksek sesle söylenirler. Erkek çocuklarında bu söylenme daha ısrarlıdır; çünkü, bana sorarsanız, bu tür durumlar karşısında “Erkekler ağlamaz!” öğüdüyle yetiştirilmişlerdir. Bu terbiyeden yoksun bırakılmış kız çocukları ise, doğal olarak, can acısının gereğini yapar, ağlamanın en dokunaklısını koy verirler.

Başlıktaki atasözünün birincil anlamıyla diyelim, tek tek sözcüklerin yarattıkları ilk çağrışımlarla başlamış olduk. Oysa, bu atasözünün anlamına ilişkin olarak, ilgili sözlüklerde aşağı yukarı şu ortak açıklamaya rastlanır: Yanlış davranışı yüzünden zarara uğrayan, kötü durumlarla karşılaşan kimsenin yakınmaya hakkı yoktur.

Aradaki farkı küçümsememek gerekir. Hele az önce yaptığımıza benzer biçimde, çocukların sevimliliği işin içine katılarak açıklamalar yapılması, hatalı tutum ve davranışın da ortaya çıkan sonuçların da gerçekte olduğundan küçük gösterilip önemsizleştirilmesine yol açabilir. Eğer böyleyse, uzak çağrışımlardan hareket etmeyi bırakıp daha doğrudan konuya girmekte yarar var, demektir.

Söz konusu olan, kendi düştüğü için yakınma hakkını yitirmiş diyemesek bile, bizim atasözümüzün anlamını kavraması ve gereğini yapması gereken, düşe kalka büyüyen çocuklar falan değil, insanlıktır.

Öyledir de, ben bu sözcüğü pek seyrek olarak kullanırım. Şimdi, burada da, onun yerine “emekçi insanlık” demekten yanayım. Ne fark var? İlki çok daha amorf bir yığını anlatıyor. O yığının kimleri kapsadığına bakarsak, aslında hiç de birbirinin dostu sayılamayacak, dostluk ne demek, çıkarları, hatta varlığı birbiriyle uyumsuzluk içinde olan, yeryüzünün tümden havaya uçurulma olasılığı dışında ortak korkuları bulunmayan kesimlerle karşılaşıyoruz.........

© soL