menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Düşüş mü, uçuş mu?

25 20
09.07.2025

Türkiye kapitalizminin mevcut durumunu ne “serbest düşüş” ne de “serbest çıkış”la açıklamak mümkün. Sıkışmaya işaret eden, hiç hafife alınmayacak bir dizi gösterge var. Ancak 2025’i kurtarmayı sağlayabilecek önemsenmesi gereken gelişmeler de yaşanıyor.

Sermaye sınıfı cephesinde, özellikle de sanayi üretimde, güçlü bir şekilde öne çıkartılan en önemli sıkışma kâr oranlarının düşmesi. İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu ve İkinci 500 Sanayi Kuruluşu’nun toplulaştırılmış verileriyle halka açık şirketlerin mali tabloları 2024 yılında belirgin bir şekilde kârlılıkların düştüğünü, 2025 yılının ilk çeyreğinde de düşüşün sürdüğünü gösteriyor. Kâr oranlarının iddia edildiği kadar sert bir düşüş içinde olup olmadığı biraz tartışmalı olsa da hem ihracat hem de iç talepte belirgin bir yavaşlama olduğu, dolayısıyla üretim genişlemesinin baskılandığı söylenebilir.

Kâr oranlarında sert düşüş olduğu iddiası neden tartışmalı görünüyor?

Yüksek enflasyon, yüksek faiz ve görece yatay kur ortamının yarattığı toz duman içinde kâr kayıplarının bir bölümü fiktif olabilir. Enflasyon düzeltmesinin yardımıyla şişirilmiş maliyet kalemlerini, faaliyet giderlerini ayıklamak çok kolay değil. Şirket verilerindeki olası fiktifliğe bir de İstanbul Sanayi Odası’nın temel göstergeleri Yurtiçi ÜFE ile reelleştirmek gibi tercihleri eklendiğinde durum iyice karmaşıklaşıyor.

Bir diğer sorun İSO sıralamalarının kompozisyonunda olağan dönemlere kıyasla çok büyük oynamalar olması. Örneğin İkinci 500’e 2024 yılında bir önceki yıl listede olmayan 107 kuruluş (66’sı yeni girenler, 41’i İSO 500’den düşenler) girmiş. Aynı sayıda şirketin listeden çıktığı düşünüldüğünde birbirinden farklı sektörlerde faaliyet gösteren, farklı dinamikler taşıyan şirketler nedeniyle iki farklı kompozisyonun karşılaştırılması söz konusu. İSO 500 için de benzer ölçekte olmasa da kompozisyon farkı geçerli.

Ayrıca dönemsel fırsatlarla büyüyüp geçici olduğu bilinen yüksek kâr oranları yakalayan şirketlerdeki “normalleşme”den kaynaklanan bir irtifa kaybının da dikkate alınması gerekiyor. İSO 500 için demir-çelik şirketleri, İkinci 500 için de tekstil ve hazır giyim şirketleri bu duruma örnek verilebilir.

Tüm bunlara ek olarak ilk 1000 şirket için, bir bölümünün aynı büyük sermaye gruplarının çatısı altında olduğunu, finansmanın ya da fonlamanın sadece bir maliyet olmadığını akılda tutarak; aynı zamanda bu şirketlerin büyük nakit akışlarını ve dolayısıyla fonları yöneten yapılar olduklarını, bütün bu sis pus arasında........

© soL