menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

'Sermaye barışı'nın Türkiye sermayesi cephesi

14 2
16.07.2025

ABD emperyalizmi öncülüğünde Ortadoğu’ya getirilmek istenen “sermaye barışı”nın Türkiye sermaye sınıfının da iştahını artırdığı, özellikle Irak ve Suriye’ye yönelik emperyal hevesleri körüklediği görülüyor. Düş büyük: Uluslararası tekeller eliyle Çin’e alternatif yeni üretim, sömürü bölgeleri oluşturulurken yeni kâr olanakları yakalamak. İlk örneği İran’a yönelik saldırılarda ortaya çıkan tablo olmak üzere bu projenin hiçbir dirençle, sürtünmeyle karşılaşmadan ilerleme şansı bulunmuyor. Çin’in Ortadoğu’daki etkinliğini basit hamlelerle kırmak kolay değil. Sadece İran, Irak’la ekonomik bağları değil, Çin’in Suudi Arabistan’da, Katar’da, BAE’deki büyük sanayi yatırımları, İsrail ile silah teknolojisi dahil olmak üzere yüksek ticaret hacmi, finans kuruluşları üzerinden akıttığı sermaye, çok boyutlu bir etkinlik söz konusu.

Öte yandan “sermaye barışı” kapsamında uluslararası tekellerin Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez sermayesi, İsrail teknolojisi, Türkiye sanayi sermayesi becerileri diye özetlenebilecek bir işbirliğine dayanarak bir bölgesel ölçek oluşturması öngörülüyor. Genişçe sayılabilecek bir emperyalist koalisyonun üzerinde uzlaştığı bu projenin barındırdığı uluslararası ve bölgesel sıkıntılar, işin sadece Çin’in bölgedeki etkinliğini kırmaktan ibaret olmayan, aynı zamanda Çin’in dünyaya yönelik ticaretinin bir bölümünü ikame edecek üretim üsleri oluşturma hedefinin maliyetini ve taşıdığı zorlukları ayrıca tartışmak gerekir. Daha fazla veriyle yürütülmesi gereken bu tartışmayı bir başka yazıya bırakıp Türkiye sermaye sınıfı cephesine bakalım.

“Sermaye barışı”na Türkiye sermaye sınıfının angaje olduğu aşikâr. Ancak AKP ile CHP arasındaki kavgadan AKP içi itiş kakışa düzen içi siyasi gerilimlerin önemli dayanak noktalarından biri olan sermaye sınıfının yön arayışının sona erdiğini, güçlü bir doğrultunun ortaya çıktığını söylemek mümkün değil. Bu bağlamda sermaye grupları arasında “sermaye barışı”na yüklenen anlam, beklentiler, çekinceler konusunda önemli farkların oluşması, bu farkların yeni gerilim başlıklarına dönüşmesi olası.

Sermaye içi gerilimlerden ne anlıyoruz?

Türkiye sermaye sınıfının iç hiyerarşisinden kaynaklanan ve özellikle 2018 sonrasında sanayi sermayesinin açık bir biçimde kayırılmasıyla güçlenen bir gerilim hattı tanımlanabilir. Bölgesel sermaye ihracına dayalı bir genişlemenin sermaye kompozisyonunda (sanayi sermayesi kompozisyonu da dahil olmak üzere) bir bölümü öngörülmesi güç, önemli değişiklikler yaratacağı ve sözü edilen hattaki gerilimin artacağı söylenebilir. Hatta biraz daha ileri taşıyıp sermaye sınıfı içinde emperyal heveslerin başarıya ulaşmasının yaratacağı büyük dönüşümün sonuçlarına temkinli yaklaşacak kesimler olabilir yani bir tür “statükoculuk” ortaya çıkabilir.

Bir başka gerilim hattı AB’den kopmama refleksi olabilir. Türkiye kapitalizmi açısından son 30 yılda sermaye içi rekabette “regülatör” fonksiyonunu üstlenen Avrupa Birliği’nin yeni perspektifte nereye oturacağı, nasıl bir yer kaplayacağı sermaye sınıfı içinde önemli bir tartışma başlığı olmaya aday. Ki 2008 krizinden bu yana düşük tonda süren bir tartışmanın şiddetlenmesi olarak da okunabilir. “AB çıpası”ndan kopmama ya da yeni perspektife AB entegrasyonunu taşıma eğilimi ağır basan, bunu zorlayan sermaye grupları olacaktır. En Amerikancı, bölgede en fazla açılım şansı olanların bir bölümünün güçlü bağları nedeniyle bölgeye Avrupa kostümüyle çıkma arayışları göstermesi mümkün, yadırgatıcı da değil. Bir yanıyla ABD’nin Avrupa sermayesine daha doğrusu AB hantallığına kılıç darbesi olarak da........

© soL