Yeni-Osmanlı’nın yeni-milleti
Asıl mesleği emlakçılık olmakla birlikte, şimdilerde ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve tesadüf diyemeyeceğimiz bir şekilde Suriye Özel Temsilcisi olan Tom Barrack, geçtiğimiz günlerde yaptığı İzmir ziyaretinde önce Lübnan’dan ABD’ye göçen ailesinin Osmanlı kökenlerini hatırlattı, sonra da son derece spekülatif bir açıklama yaparak şöyle dedi:
Osmanlı İmparatorluğundaki ‘millet sistemi’ yüzlerce yıl farklı grupların merkezi sistemde varlıklarını sürdürmelerine imkân verdi. Türkiye, tüm bunların merkez noktası olabilir, Suriye’de gördüğünüz üzere. Suriye'de olanların büyük bir kısmı, Türkiye ve liderliği sayesinde gerçekleşiyor.
Biz “millet” sözcüğünü uzun süredir İngilizcedeki “nation” sözcüğünü karşılamak için kullanıyoruz, öz Türkçesi ise “ulus” oluyor; ancak Osmanlı’da bu sözcük bugünkü anlamıyla değil, farklı dini inanç gruplarını işaret etmek için kullanılıyordu. Yani millet sisteminin en tepesinde Müslüman milleti, onun altında ise gayrimüslim milletler, Hıristiyanlar ve Yahudiler vardı; Hıristiyanlar da çoğunlukla Ortodokslardan oluşuyordu.
Millet sistemi, devletle toplum arasındaki ilişkileri dini inançlar ve o inançların temsilcileri üzerinden belirliyor, en üste Müslümanları yerleştiriyor, modern bir ulus ve yurttaşlık tanımına tekabül etmiyor, hak ve özgürlüklere dayalı anayasal bir nitelik taşımıyordu. Modernite öncesi görece sağlıklı olarak devam eden bu sistem, bir dünya görüşü, bir ideoloji olarak milliyetçilik ortaya çıktığında ve milli kimlikler dini kimliklerin önüne geçmeye başladığında bozuldu, işlemez hale geldi.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı yönetici sınıfı içerisindeki esas tartışma, imparatorluk sınırları içerisinde yaşayan farklı etnik grupların milliyetçiliği benimseyerek uluslaşma sürecine girmesi ve kendi ulus-devletlerini talep etmesi karşısında devletin nasıl ayakta kalacağıyla ilgili oldu.
“Devlet nasıl kurtarılır” sorusu esas soruydu ve bu soruya verilen yanıtları en veciz bir şekilde formüle eden kişi Türk milliyetçiliğinin kurucu isimlerinden Yusuf Akçura olacaktı. Yusuf Akçura 1908’de yayınlanan çalışmasına “Üç Tarz-ı Siyaset” adını verdi. Akçura’ya göre Osmanlı’nın yıkılışını önlemek için ortaya atılan üç siyasi proje bulunuyordu ve bunlar sırasıyla “Osmanlıcık”, “İslamcılık” ve “Türkçülük” olarak adlandırılabilirdi.
Osmanlıcılık, en özet haliyle Osmanlı İmparatorluğu’ndaki farklı etnik ve dini grupların “Osmanlı” üst kimliğinde buluşturulması arayışı anlamına geliyordu. Bu fikrin taşıyıcıları önce Tanzimat paşaları, sonra da Jön Türkler, yani Yeni Osmanlılar oldu. Başını Mithat Paşa’nın öncülüğünde Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi gibi isimlerin çektiği Jön Türkler, Osmanlı’nın kurtuluşunu bir........
© soL
