Sınıfsız siyaset, karanlık Türkiye
Bir ara modaydı. Ne zaman asgari ücret tartışmaları gündeme gelse, holding profesörleri çıkar ve asgari ücrete yapılacak zammın enflasyonu tetikleyeceğini söyler, onların peşinden gidenler de –ki hepsi kendisine muhalif diyordu- koro halinde aynı şeyi tekrarlardı. İşin trajikomik yanı bu koronun mensuplarının kendileri de aslında asgari ücrete yakınsayan maaşlarla çalışıyor, geçinemiyorlardı.
Bu koronun da dâhil olduğu bir başka kesim ise muhalefet belediyelerinin icraatlarına yönelik en ufak bir itirazda sosyal medya üzerinden ayağa kalkıyor ve “ne yani, yeniden AKP mi gelsin istiyorsunuz” diye feveran ediyor, bunu da muhaliflik sanıyordu. Örneğin belediye ulaşıma ciddi bir zam mı yaptı ve öğrenciler de bunu protesto mu etti, işte o öğrenciler aslında iktidara hizmet etmiş oluyorlardı. Kendine muhalif diyenler de hemen belediye bütçesi savunmasına girişiyor, öğrencilere anında had bildiriyor ve parmak sallayarak “gidin başka yerde eylem yapın” diyordu.
Aynı durum muhalefet belediyelerinde, özellikle CHP belediyelerinde yapılan grevler için de geçerliydi. Belediye işçileri greve kalkıştığında ne vasıfsızlıkları, ne iktidara hizmet ettikleri kalıyordu. Yaptıkları iş neydi ki bu kadar para istiyorlardı, kendileri o kadar okumuşken ve maaşları belliyken cahil işçilerin bu kadar zam talep etmeleri, hele bir de bunun için greve gitmeleri olacak şey miydi? Altı üstü çöp topluyor, sokakları temizliyor, toplu taşıma araçlarını kullanıyorlardı. Grev yaparak belediyeleri yeniden AKP’ye mi teslim etmek istiyorlardı?
Artık holding profesörleri asgari ücreti dillerinden dolamaktan vazgeçmiş durumda, bunun gerisinde hem eli kalem tutup da halktan yana olanlar tarafından ipliklerinin pazara çıkarılması hem de memleketin derinleşen yoksulluğunda fazla tepki çekmek istememeleri var. Bugün geldiğimiz noktada asgari ücret tartışması büyük ölçüde kapanmış diyebiliriz yani bu bağlamda.
Öğrenciler ise şimdilerde geri çekilmekte olsa da 19 Mart’tan, yani İmamoğlu operasyonundan beri iktidarın seçimsizleştirme siyasetine karşı ama en çok da kendi geleceklerine sahip çıkmak için sokaklardalar. Bu yüzden de gayet haklı bir biçimde “kahraman” statüsündeler.
Peki ya işçiler ve grev meseleleri? Eğer işçiler şu aralar AKP’li bir belediyede ya da bir kurumda grev yapsalardı şüphesiz onlar da ortalama muhalif tipolojisinin nezdinde kahraman olacaklardı. Ancak işçiler İzmir Belediyesi’nde greve gidince anında hain, satılmış, işbirlikçi ilan edildiler.
Günlerdir sosyal medyada bir linç kampanyası izliyoruz, bizzat İzmir Belediye Başkanı Cemil Tugay tarafından organize edilen bir kampanya bu. Tugay sadece işçilerin maaşları ve talepleri konusunda yalan söylemiyor, sokaktaki çöp toplama görüntüleriyle ve yaptığı grev kırıcılıkla halkı işçilere karşı kışkırtıyor, halkla işçileri karşı karşıya getiriyor.
Bir de bu kampanyanın........
© soL
