Cennet ve cehennem
İlahiyat veya Frenkçe adıyla teoloji üzerine yazacak değilim elbette. O konulardaki bilgim sınırlı, ilgim deseniz yoktan hallice.
Ansiklopedik bilgilere bakılırsa bu iki kavram Sümerler’in inancından esinlenmiş. Sümerler Bereketli Hilal denilen bölgede yaşamış bir halk. Bereketli hilalin güney ucunda bir yerde yaşamışlar, tarım yapmışlar, dünyaya ve ötesine dair kafa yormuşlar. Yaşadıkları yerin iklimiyle bağlantılı olarak da cenneti suyun, ağaçların ve yiyeceğin bol olduğu bir yer, cehennemi ise bedenin cesede dönüştüğü yeraltındaki dünya olarak tarif etmişler. Sümerleri izleyen Ortadoğu kavimleri bu içeriği zenginleştirmiş, cehennemi sürekli ateşlerin yandığı bir yer olarak betimlemişler.
Kabaca özetlersek cennette su vardır, cehennemde ateş.
Yaşamın kaynağı güneştir ancak insan ve birçok canlı türü için su olmadan yaşamak olanaksızdır. Bu elementin yokluğunun hayatın yokluğu ile eşdeğer tutulması herhalde bununla bağlantılıdır.
Orman yangınları giderek daha sık karşılaştığımız bir afet türü haline geldi. Bunun evrensel ölçekte geçerli, bilimsel ve küresel iklim düzensizliğiyle doğrudan bağlantılı olduğuna kuşku yok. İklim değişikliği de denilen aslında düzensizlik veya ayar bozukluğu kavramıyla tarif edilmesi daha doğru olan olgunun ise iki sebebi var. Birincisi döngüsel. Başka bir deyişle dünya oluştuğundan değişen aralıklarla beri kâh ısınıyor kâh soğuyor. İkinci ve baskın sebep ise insan müdahalesiyle ilgili. Ormanların tarım amacıyla yok edilmesi gibi meseleler çok eskiye dayanıyor elbette ama Sanayi Devrimi sonrasında insanın dünyanın ekolojik dengesine yaptığı müdahale çok daha kapsamlı ve derin.
İklim düzensizliğinin salt döngüsel bir olgu olduğunu savunanların görmezden geldikleri veya gizlemek istedikleri gerçek, insanın doğayı geri dönülmez biçimde tahrip ettiği. Bunun da temel sebebi sürekli büyümeye dayanan ancak büyümeyle birlikte gelir dengesizliklerini de derinleştiren ekonomik düzen. Bilim insanlarına bakılırsa dünya gezegeninin 12-13 milyar insanı besleyecek, yaşatacak kaynağı mevcut ama yetmiyor zira birileri daha çok tüketmek istediği için geri kalanlar sefalet içinde yaşıyorlar. Daha çok üretim, daha çok tüketim, daha çok kâr eşittir daha çok kıtlık ve daha çok sefalet.
Adını koyalım. Bunun temel nedeni sermaye düzeni. Tekrar edelim bu küresel bir olgu. Bununla birlikte, dünyanın farklı bölgelerinde farklı şiddet eşiklerine ulaşıyor. Başka konularda olduğu gibi burada da bir tür merkez-çevre ayrışması mevcut. Merkez elindeki kaynakları korumakta daha titiz davranırken çevre ülkelerde çok acımasız davranma lüksüne sahip. Bunu kolaylaştıran ise çevrede merkezin belirlediği ve kolladığı........
© soL
