Cumhuriyet’in hayrı ve kız çocukları
“Cumhuriyet’in hayrını gördük mü görmedik mi tartışmasına” Cumhuriyet’den ne anladığımı açıklayarak başlamam gerekiyor. Çünkü 29 Ekim vesilesiyle yürütülen tartışmalar bir kez daha gösterdi ki, Cumhuriyet derken de Cumhuriyet’in kuruluşu derken de birbirimizden farklı şeyler kastediyoruz.
Büyük harfle yazdığım bizim ülkemizde kurulan Cumhuriyet. İçinde hem evrensel cumhuriyetçi değerleri hem de bu ülkenin kendi deneyimiyle oluşmuş özellikleri taşıyor.
Bu Cumhuriyet’in ve bu ülkedeki cumhuriyetçiliğin en önemli özelliği Cumhuriyet’in kuruluşunun bir süreç olarak gerçekleşmiş olmasıdır. Hocamız Bülent Tanör’ün çok yerinde bir şekilde “kurtuluş” ile “kuruluş”un içiçe geçmesi olarak tanımladığı bir süreç bu. 1920’de başlayıp 1924’e kadar süren bir dizi devrim momentinin birlikte düşünülmesinden bahsediyoruz. Diğer bir deyişle dışarıya karşı verilen anti-emperyalist savaşla eş zamanlı olarak içeride de bir kuruluş süreci işliyor. Dışarıya karşı verilen savaşın sürdürülme biçimi içeride inşa edilen Cumhuriyet’in niteliklerini de derinden etkiliyor.
Bu kuruluş sürecini tek ilkeye indirgeyecek olursak bana kalırsa o ilke “halk egemenliği” olur. 20. yüzyıl başında bu coğrafyada halk egemenliği kendi başına devrimci bir ilkedir. Aslına bakılırsa pek çok coğrafya için böyledir. Çünkü sıradan insanın kaderini kendi ellerine alacak kadar “insan yerine konulması” insanlık tarihi açısından bile çok yeni bir fikirdir. Özellikle alt sınıfların saygın ve kendini yönetme ehliyetine sahip kişiler olarak görülmesi insanlık olarak yerleşik hayata geçtiğimiz MÖ 12 binden MS 2000’lere gelene kadar; yani 14 bin yıllık insanlık tarihinin sadece son 200 yılında kabul görmüş bir ilkedir. Kabul görmüş derken çok iyimser bir ifade kullandığımın farkındayım.
Bizim Cumhuriyet tarihimizde sonradan kopan fırtınalar esasında bu ilkeden kopar: Egemenliğinden bahsedilen “halk” kimdir, hakları tam mıdır? Bu halk kendi içinde bir bütün müdür? Yoksa egemenliği eline geçiren bu halkın küçük bir zümresi midir?
Cumhuriyet’in kuruluşuyla “tarihin sonu”nun geldiğini; insanlığın nihai zafere ulaştığını........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d