Mehmet Şimşek ve Keir Starmer: Göçmenlere savaş açan vergi hırsızları
Blitz, II. Dünya Savaşı’nın sürprizlerinden biriydi. Naziler hızlı hareket etmeyi ve göklerden ölüm yağdırmanın inceliklerini tüm dünyaya göstermek istiyordu. Bu hızlı hareket etme ve sürpriz yaratma arzusunun Almancadaki karşılığıydı ‘blitz’. ‘Yıldırım’ anlamına gelen bu sözcük, genel Alman savaş taktiğinin, yani ‘Blitzkrieg’ (Yıldırım Savaşı) taktiğinden esinlenerek ortaya çıkmış bir adlandırmaydı. Blitz, 7 Eylül 1940’ta Londra’nın bombalanmasıyla başladı. Gökten yoksulların (İngiliz işçi sınıfının) başına düşen ölümcül yıldırımların ardı arkası kesilmedi. Hitler, çıldırmışçasına saldırıyor ve İngilizlerin direnme kapasiteleriyle alay ederek, hava saldırılarının İngiltere’ye diz çöktüreceğini (anlaşmaya) yanaşacaklarını düşünüyordu. Hava saldırıları Mayıs 1941’e kadar sürdü ve İngiltere’nin üretim altyapısını sırtlanan pek çok şehir (Coventry, Birmingham, Liverpool, Manchester ve Belfast) ve liman Alman Hava Kuvvetleri'nin (Luftwaffe) hedefi oldu.
Dönemin işçi bölgelerinden biri olan ‘East End’ bölgesi büyük bir yıkım yaşadı. Evlerin çoğunda sığınak yoktu ve bu yüzden işçi aileler, metro ağını sığınak olarak kullanmak istiyordu. Normal tarihsel koşullarda Hitler ile faşistlikte yarışacak olan Winston Churchill hükümeti, metro ağının sığınak olarak kullanılmasına karşı çıkıyor ve metro girişlerinde askerlere nöbet tutturuyordu. Ne için? Bombardımandan kaçmak isteyen insanların sığınmasını engellemek için. Dönemin Komünist Partisi bu zorlu koşullar altında İngiliz hükümetine isyan bayrağı açıyor ve meşhur Savoy Oteli’nin sığınağını protesto etmek için kontrol altına alıyordu. Burada ‘işgal’ ifadesini kullanarak iktidar sahiplerinin kurguladıkları o rezil egemen dile katkıda bulunmak istemiyorum. Bugün de aynı dil yoksullara karşı bir silah olarak kullanılıyor…
Savoy Oteli baskını, devrimci bir eylemdi ve özellikle işgalci zengin sınıfında büyük yankı uyandırdı. Büyük Britanya Komünist Partisi'nden (Communist Party of Great Britain - CPGB) Phil Piratin, tüm bu eylemlerin sorumluluğunu üstlenmişti. Zira, partinin East End bölgesinin lideriydi. Sarsıcı eylemlerin ardından İngiliz işçi sınıfına büyük bir cesaret aşılanmıştı ve yoksul İngilizler binlerce insan olup metro ağına doğru akmaya başladı. Yetkililer gelen dalgayla baş edemeyeceklerini anladıklarından askerlerin halka engel olması mümkün olamadı. Hey gidi büyük İngiltere! Medeniyetin, insanlığın parlayan yıldızına bakın hele! Naziler gökten bomba olup, İngiliz işçi sınıfının tepesine yağarken rezil aristokratların temsilcisi hükümet, yoksulların metro ağına sığınmasını çok görüyordu. Demek ki bir metroya sığınmak ve bombalardan kaçınmak için dahi işçi sınıfı mücadele etmek zorunda kalıyordu. Bu geçmişten geleceğe miras kalan büyük bir derstir. Peki, gerekli dersleri alabildik mi?
İngiltere Başbakanı Sir Keir Starmer, geçtiğimiz günlerde kameralar karşısına geçti ve değişen göç yasalarıyla Amerika’daki faşist ortaklarına mavi boncuk dağıttı. İsterse dağıtmasın, Trump’ın iktidarını destekleyen milyarderler oligarşisi, Nigel Farage’ın Reform Partisi’ni ve Avrupa’daki neredeyse tüm faşist hareketlerin hızla semirmesine olanak tanıyor. Elbette burada adına ‘X’ denen rezil propaganda makinesi koç başı olarak kullanılıyor. Platform adeta 24 saat esaslı bir nefret bombardımanına dönüşmüş durumda. Akıllı telefonların kameraları sürekli olarak sokaktaki yabancı gibi görülen insanların üzerinde. Faşizmin zamanımıza uyarlanmış halini iliklerimize kadar yaşıyoruz. Henüz Gazze’deki insanların karşılaştıkları korkunç ölümle yüzleşmedik. Şimdilik sadece sınır dışı edilmek ve yakılmakla tehdit ediliyoruz. Fabrikaları dolduran, belediye otobüslerini süren, sosyal bakım evlerinde yaşlıların bakımını sonsuz bir çabayla sürdüren, tenlerinin rengi siyah, beyaz ya da esmer olan........
© soL
