Emperyalizmin İrlanda mucizesi Türkiye’deki sürece örnek olabilir mi?
Kutsal Roma dini gelmeden önce paganların lanetli eşitlikçi toplumu, Keltleri çepeçevre sarmıştı. Roma ordusu, İskoçya düzlüklerine kadar ilerlemiş ve bu büyülü topraklarda bataklığa saplanıp kalmıştı. Beş iyi imparatordan biri olan Publius Aelius Traianus Hadrianus, insan öğüten bu cehennemin, ekonomik açıdan kendisine bir şey vadetmediğini görmüştü. Garip bir duvar ördürdü; duvar, sembolik bir çizgiydi. Bir tarafta medeni insanların dünyası, diğer tarafta barbarların dünyası vardı. Kelt kadınları savaşıyor, acımadan Romalı kelleleri düşürüyordu. Roma için bu şok ediciydi; çünkü Romalı kafası, kadını sadece damızlık hayvan olarak görüyordu. Barbar denen kabileler, eşitlikçi toplum yapısına tutunan savaşçı topluluklardı.1 Londra’daki Boudica anıtı, düşünme kabiliyetini yitirmemiş zihinlere çok şey anlatır. Güçlü imparatorların kudretli anıtlarından farklı olarak bu heykelde iktidarı ve askeri gücü ele geçirmiş barbar bir kadın görürüz. Tarihin ironisi, İngilizler özgürlüğünü borçlu olduğunu düşündüğü ve anıtını diktiği bu kadının yolundan gitmemiş ve krallık İngiltere’si medeni Roma’nın mirasını sahiplenmiştir. Tarihçi Tacitus’un söylediği gibi, togalarının içinde Britonlar rezil ve iğrenç görünmektedir. Roma medeniyetine öykünen, onun dilini konuşan ve onun gibi davranan kabile şefleri Tacitus’un gözünde karaktersizliği simgelemektedir. Direnmeyen, savaşmayan ve güçlüye boyun eğen halklar saygıyı hak etmezler.
Bugün, bilinen İngiltere’nin yani Londra ve çevresinin ehlileştirilmesi (Romalılaştırılması) tesadüf değildir. Bu coğrafyanın tam karşısında İrlanda adasının vahşi kalması ve barbar akınlarının üssü olması binlerce yıla dayanacak bir onur mücadelesini muştulamaktadır. Büyük medenileştirici, Kelt kabilelerinin üzerine bir silindir gibi yürümüştür. İskoçya düzlüklerine ağır zırhlarla giren kibirli İngiliz kralları, kendi kuvvetlerinden kat be kat küçük olan barbar güçlere yenilmiştir. Tıpkı imparator Augustus’un ordusunun ormanın içinde yitip gitmesi gibi İngiltere kraliyet ordusu çamura saplanmış ve bataklığın içinde tıpkı bir domuz pisliği gibi kaybolmuştur. Tarih tam bu noktada bize bir Roma lanetini fısıldamaktadır. Roma’yı mucizevi kılan şey, yüzlerce bozguna dayanabilme kabiliyetidir. Kralın kellesini alsanız bile bu nihai zafer anlamına gelmemektedir. İşte bağımsızlığa yürüyemeyen İskoçya’nın ve sorunlu bir anlaşmayla (1921) bağımsızlığa kavuştuğunu düşünen İrlanda’nın trajedisi burada yatmaktadır.
Binlerce yıl sonra Britanya’da ezilen ve inim inim inleyen halklar için bir umut doğmuştur. 1916 yılında yine dönemin barbarları olan İrlandalılar tarafından yakılan cumhuriyet ateşinin kıvılcımları Rusya’ya kadar ulaşmış ve orada tersine zafere ulaşmıştır. Sovyetlerin zaferi, ezilen ve ulusal kimlikleri için mücadele eden halklar için büyük bir umut olmuştur. Yine Sovyetlerin geriye çekilişi bu halklar için büyük bir trajediye dönüşmüştür.
Tüm dünyada farklı tonlarda gibi görünse de benzer tarihsel süreçler........
© soL
