menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ABD’nin yapay zeka harekat planı ve yurttaşın ölümü

19 0
12.08.2025

SPQR: Roma Senatosu ve Halkı anlamına gelen bir semboldür. Roma sancağının bu vazgeçilmez sembolü, yasal düzenin gücüne ve dayanaklarına işaret etmektedir. Roma’nın yüzlerce yıl ayakta kalmasının en önemli nedenlerinden biri krallıktan, cumhuriyete geçiş sürecinde yaşanan devrimler ve ardından inşa edilen kurallar ve yasalardır. İşte, SPQR bu yasaları ve kuralları temsil etmekte ve egemenliğin kime ait olduğunu hatırlatmaktadır. Aradan binlerce yıl geçse bile Roma sokaklarında bu sembolü görüyor olmamız bize bir şeyleri hatırlatmak içindir. Egemenlik kaynağını yurttaştan almalıdır, gücünü yurttaştan almayan ve yasalara bağlılığını yitiren toplumlar yıkılmaya mahkumdur.

Kartalın bir yüzü zorbalığı, diğer yüzü adaleti ve plebyen mücadelenin izlerini taşımaktadır.

Roma’nın anayasal düzenine bakıp, Roma’yı mı yücelteceğiz? İlginçtir, Türkiye koca bir Roma medeniyetinin üzerinde yaşamaktadır, ancak devlet politikası gereği yurttaşlar Roma tarihinden bihaberdir. Tehlikeli güçleri uyandırmamak adına alınmış bir önlem olarak düşünebiliriz bunu. Roma uygarlığına bakışımız, popüler kültürle tamamen kirlenmiştir. Pornografik Spartaküs isyanı, lüks ve şatafat içinde cinselliğin her türünü yaşayan yozlaşmış Roma aristokrasisi ve aklını kaçıran imparatorların düşmanlarının kanıyla duş alması gibi şeylerle Hollywood zihnimizi kirletmiştir. Oysa tarih tam olarak böyle ilerlemiyor. Roma yasaları gösterişi ve şatafatı yasaklamış; hatta cenaze törenlerinin nasıl sade olacağı üzerine net bir çerçeve belirlemiş ve bunu gücün temsilcileri tarafından denetlemiştir. Zenginlerin yasadan çekindiği ve pleblerin yeni yasalar yapmak için mücadele ettiği dönemlerde çıkmıştır ortaya Roma yurttaşı. Ölümü imparatorluğa denk gelmektedir; ancak öncesinde cumhuriyet, öncesinde erdemler vardır.

Bugünkü gelişmişliğimizle (ki bu gelişme ifadesi bile felsefi açıdan tartışmalıdır) karşılaştırarak haksızlık etmememiz gereken, tersine feyz almamız ve üzerine kafa yormamız gereken atılımlardır bunlar. Fransız devriminin önderleri bu yüzden cumhuriyet dönemi Roma’sı ile yakından ilgilenmiştir.

Komisyonların, ulusal meclisin, mahkemelerin halka açık ve aleni olması ilkesini bu büyük devrime borçluyuz ama sadece ona borçlu değiliz. Yurttaşların hiçbir yerden izin almadan, toplumla ilgili önemli kararların alındığı merkezleri aleni bir biçimde takip edebilmesi ilkesinin köklerini de Roma cumhuriyetine borçluyuz. Demek ki köksüz ve tarihsiz bir şey yok. Bir yere yaslanmadan ve bir başlangıç noktasına referans vermeden ilerleyebilmek mümkün değil. Öyleyse kapılarını yoksul yurttaşlara karşı sıkı sıkıya kapatan (TBMM) sözde "barış" komisyonu, Roma ilke ve ideallerinin gerisine düşmüştür. Geriye düşmenin bir sonu olduğunu düşünenlere önemli bir derstir bu. Roma’da bir komutan ne kadar büyük ve kudretli olursa olsun, düşmanla barış ve müzakere yapabilmek ya da önemli karar alabilmek için Roma senatosuna ve halka danışmak zorundaydı. Bunu yapmamak anayasal bir suçtu ve cezası ağır olabiliyordu. Bunu popüler kültüre yaslanarak daha somut hala getirmek istersek, Sezar ordusuyla Rubikon’u geçtiğinde ülkeyi büyük bir iç savaşa sürüklemiştir. Cumhuriyet ne kadar çürürse çürüsün, bu büyük iktidar mücadelesinde yasayı savunanlar, yasal düzenin geleceği için kılıçlarına sarılmış ve ölmüşlerdir. Marcus Junius Brutus’un erdemsiz bir hain olarak nitelendirilmesi tarihin (popüler kültürün) garip bir cilvesidir. Sezar, rakiplerini yenmiştir, ancak temel yasayı çiğnemenin bedelini senatoda ağır bir biçimde ödemiştir. İmparatorluğa ve yasasız cumhuriyete........

© soL