Sarılan boksör
Türkiye’nin, hatta daha öncesine gidersek son dönem Osmanlı’nın, büyük güçlerle yaşadığı gerilimli ilişkide izlediği esas taktik, boksu hatırlatır. Yumruk yeme olasılığını gören rakibine sarılır!
Sarılmak başka zaman bir dostluk belirtisi sayılsa da, boksta kavganın, korkunun, güvenliğin parçasıdır.
Osmanlı kendini, kapitalizm sayesinde tarih serüveninde ileriye dev adımlarla sıçrayan modern dünya güçlerinin ortasında buluvermişti. Rakipleri, Balkanlardan Ortadoğu’nun derinliklerine uzanan yüzlerce yıllık bir devleti, imparatorluklar liginden ihraç etmeye, mümkünse sömürgeleştirmeye karar vermişlerdi. İstanbul, dayak yemekten kurtuluşu, rakiplerine sarılmakta aradı.
O pek sevimsiz boks sporunun doğuşu bu süreçle üç aşağı beş yukarı çakışsa da, bizimki bir benzetmeden, çağrışımdan ibaret. Yani topraklarımızda yüzlerce yıl hüküm sürmüş bir önceki devletin yöneticilerinin adı geçen spordan esinlendiklerine ilişkin bir kanıt yok. Ama acı olan, bu ilişkide dostlukla korkunun iç içe girmesi.
Sarılmak yoluyla rakibini oynatmamanın yaptırımı var; iş diskalifiye olmaya bile varabilir. Uluslararası ilişkilerdeyse, sonuç olsa olsa kaçınılmaz kaderi ertelemektir.
Osmanlı’nın göstere göstere yaklaşan çözülüşüne, alay edercesine “Doğu sorunu” adını takıp, merkezinde Boğazların durduğu, Kafkasya’dan güney denizlerine uzanan geniş coğrafyaya ağızları sulanarak bakan, aynı anda hem dost hem düşman olabilen Batı karşısında kimi kırılma noktaları yaşanmıştır. Bir tanesi Düyun-u Umumiye ile ekonominin teslimidir. Yıllar sonra dayatılan Sevr........
© soL
