Suret-i Aşk ve Anıtkabir
Amcamın oğlu, Antakya‘da doldurup yanında İstanbul’a getirdiği Spor Toto kuponunu, evin “melâike uğurlu”su sıfatıyla bana yatırtmıştı. O zamanlar, “süper” değildi lig ve hatırlamıyorum kaç takım vardı. Bütün oyun, ev sahibi takım mı kazanır (1), deplasman takımı mı kazanır (2), berabere mi biter (0) tahmininden ibaretti. Maçlardan hiçbirinin sonucunu tutturamamıştı ve elim elinde kuponu yatırdığım gişeye gidip, karbon kopyayı sertçe bankoya koymuş, ne kadar kazandığımızı sormuştuk. Bahisçi adamın alaycı öfkesine karşı, tezimiz, onca maçı firesiz ıskalamanın da bir ödülü hak ettiğiydi. Nedense ikna olmadıydı adam…
Cumhuriyet’in 102 yaşını doldurması, “bahisçi hakem” skandalıyla karşılanırken, aklıma bir bu geldi, bir de Lenin’in o “kır yoksulları”na lotaryayla kandırmacılığın sistemini anlatırken verdiği 50 rublelik inek vaadiyle 1’er rubleden 100 ruble toplanması örneğindeki “naif dolandırma”…
Günümüzde işin çapı 50 ruble kârı hafifçe aşmış durumda “bahis piyasası”nda tabii. Ama anladığım “sıfır, bir, iki” de kalmamış. Karşılaşma sonucundan, oyuncuların kart görmesine, ofsayt dakikasına, korner adedine ve sıralamasına kadar, bir futbol karşılaşmasında uzatmalar dahil, olabilecek her şeye, her yönüyle para yatırılır ve kazanılır hale gelmiş. Haliyle amca oğlumla tezimiz güçlenmiş bir açıdan. “Maçta taç olur”a para yatırıp tutturamamak mümkün mü? Mümkün olsa, bu ödüllük değil midir?
Her şeye bahis oynayabilmenin, futbolun saha içi ve dışı tüm paydaşlarına, hele hele de hakemlere ve birlikte hareket edenlere doğurduğu muazzam fırsata baksanıza. Nitekim, çarpıcı bir örnek, bir maçtaki kırmızı kart’a oynanan milyon dolarlık bahisle açığa çıktı. Bu bahiste, “üstelik kart bariz haksız olacak” diye bir çarpan da var mıdır, ve hakem elindeki kartı buna mı basmıştır bilmiyorum. Tabii, yasal / yasadışı bahis, şike, kara para filan üzerine söylenecek şeyler var, hem de epeyce var da, yeri değil. Futboldaki “endüstriyelleşme”yle lekelenmenin özellikle son yıllardaki belirleyeni olmuş bahisle artan pasta diliminin bölüşenleri çok…
Bu açığa vurulmak zorunda kalınan duruma, ahlak / şeref hamaseti, insanların geçinemediği, kısa yoldan zenginlik hayali kurduğu kötü ekonomik koşulların kaçınılmaz kıldığı türü “derinlikli söylem”ler de eklendi ve dağın fare doğurup, Gövemiş Gücü ile Hıçkırdı İdman Yurdu amatör maçında rica üzerine düdük çalan mahalle kasabının ve kumarbaz manifaturacının ibretleneceği belli oldu.
Dağın doğurduğu farenin insan kirlenmişliğini sıvayan sistem olduğunun önemsizleştirileceği zaten açık…
Yine o sıralarda, Gebze’de bir apartman, “durduk yere” çöktü ve bir aile, tek ferdi dışında yok oldu. Önce, perde kolona zarar verilmiş denilip insan kirlenmesine işaret edildi, sonra çevre binaların statik analizleri umursanmadan girişilmiş metro inşaatı üzerinden bakanlık ve sisteme çevrildi parmaklar. Bir aile trajedisinden geriye, sistemin ve insanlarının kirlenmişliği kaldı, ölüme “meçhul”ün sisi örtüldü... Cumhuriyet 102 yaşını doldururken.
Çöken bina ve Cumhuriyet analojisiyle© soL





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d