Deccal kim: Teknopat lordlar, yapay zekâ, Netanyahu, Greta Thunberg, Trump?
“İnsan ırkının devam etmesini istiyor musunuz?”
New York Times’in az sayıdaki muhafazakâr yazarından biri olan Ross Douthat’ın 2024 zaferi sonrası Trump etrafında şekillenen yeni Amerikan sağını anlamak için yaptığı podcast söyleşi serisi “İlginç Zamanlar” kapsamında sormak zorunda kaldığı en ilginç sorulardan biri buydu.
Douthat, Trump Amerikası’nın röntgenini çekmek ve en önemlisi New York Times’in post-seçim depresyonuna girmiş liberal ve kentli Demokrat okurlarına bu yeni düzeni anlatmak için Trump’ın yakın danışmanlarını, üst düzey bakanları konuk alan; ideolojilerini, vizyonlarını ortaya koymaları için derinlemesine söyleşiler yapan başarılı bir gazeteci. Steve Bannon gibi radikal isimler karşısında sakinliğini koruyacak, JD Vance’e söyleşi talebini kabul ettirecek ve en önemlisi konuk aldığı ismin görüşlerini, yazılarını, konuşmalarını çok iyi çalışacak kadar azimli, sakin ve yetenekli. Bu nedenle her bir söyleşisi manşetleri belirliyor, Trump’a oy veren amcalarıyla bile iletişimi kesen ortalama bir Demokrat seçmene yeni bir pencere sunuyor.
Fakat Douthat’ın sakinliğinin bile bir sınırı var. Hele de konu insan ırkının devamı olunca. Nitekim geçen haftalarda Douthat programına 20,8 trilyon dolarla dünyanın en zengin 108. kişisi olan PayPal ve Palantir Teknoloji şirketlerinin kurucusu Peter Thiel’i konuk aldı ve Thiel’in “insan ırkı devam etmeli mi?” sorusunu duyunca teklemesi, düşünmesi ve cevap verirken zorlanması karşısında şok oldu.
Peter Thiel, her makul insanın “evet” diyip geçmesi gereken bu basit soruya kekeledikten sonra “evet, ama” diyerek cevap verdi ve tuhaf bir şerh ekledi: “Transhumanizm”. Thiel’a göre insan ırkı kendini değişen ve zorlaşan koşullara göre uyarlamalı, “ölümsüz” olmak için insanlığını ve vücudunu değiştirmeli, kafa yapısını güncellemeliydi. Thiel insanın kaderine boyun eğmemesi, ipleri sadece cinsiyet değiştirerek değil, topyekün kendini ve ırkının değiştirerek eline almasını, kendisi için tayin edilen biyolojik sınırları teknoloji ile aşmasını istiyordu.
Bu tuhaf vizyon dindar bir Katolik olan Douthat’ı doğal olarak rahatsız etti, fakat işin ilginç yanı Thiel de en az Douthat kadar dindar bir Hıristiyan. Kendisini eşcinsel bir muhafazakâr olarak tanımlayan Thiel, Silikon Vadisi’nde dindarlığı yayıyor, yazılımcılardan oluşan küçük okuma grupları ve cemaatler kuruyor, okulları ve şirketleri gezerek özellikle “kıyamet, deccal, İsa” hakkında vaazlar veriyor.
Fakat Thiel’in din anlayışı da diğer tüm görüşleri gibi biraz farklı. Thiel’in deccali İsrail’i protesto etmek amacıyla küçük bir yelkenliye atlayarak Gazze’ye giden ve gözaltına alınıp sınırdışı edilen genç iklim aktivisti Greta Thunberg. Yine Thiel’e göre teknolojik gelişmelerin, insan ırkının güncellenmesinin önündeki en büyük engel piyasayı ve şirketleri denetleyen, kurallar koyan otoriter bir dünya hükümeti ve Thunberg gibi aktivistler bu dünya hükümetinin kurulması için çabalayan “sahte azizler”, “küçük deccaller”. Bu çılgın teknopatın deccali durdurmak, teknolojik ilerlemenin önünü açmak için bulduğu formül ise basit: Kaos. Bu kaosun aracı ise yakından tanıdığımız sarışın adamın ta kendisi: Trump.
Uzun zamandır kadınlara oy hakkı verilmesinin hata olduğunu, demokrasiyle özgürlüklerin uyumlu olmadığını, devletin gücünün teknoloji şirketleri lehine azalmasını savunan Thiel, bu nedenle 2016’da Trump’ı destekleyerek 1,25 milyon dolarlık bağış yapan ilk isimlerden biri oldu, neredeyse tamamı Demokratlara yakın Silikon Vadisi’nde istenmeyen adam ilan edildi ve Trump’ın en yakın çevresinde yerini aldı. Bunun da ötesinde daha önce şirketlerinden birinde çalışan JD Vance’in milyonlarca dolarlık bağış yaparak önce Senato’ya girmesini, daha sonrasında da Trump tarafından ABD başkan yardımcısı adayı gösterilmesini sağladı.
Elbette Thiel; Trump’ın sarı saçına, öngörülemez kişiliğine veya ne olduğunu kestirmesi zor görüşlerine tutulmadı, bunun için sosyal çevresine ve iş arkadaşlarına sırtını dönmedi. Thiel, kurallara dayalı dünya düzeninin şirketler lehine dağıtılmasını, dünyada yıkıcı bir kaosun çıkmasını ve yeni bir düzenin kurulmasını istiyor.
Yıkıcılık kısmı Trump’ta, yaratıcılık kısmı ise kendini adeta “Tanrı-insan” olarak gören Peter Thiel’de.
Bugüne kadar Musk’ın aksine arka planda duran, sessiz bir şekilde politikalara yön veren, dikkat çekmeden milyonlarca Amerikalı’nın kişisel verisini depolayan bu tuhaf teknopatın yıkılan dünyanın yerine ne koyacağı ise oldukça tedirgin edici.
Thiel’in dünya vizyonunu anlamak için çılgın Evanjelistlerin Armageddon, deccal ve kıyamet savaşı teorilerine atıf yapmak zorunda kalmak ise maalesef çok daha ürkütücü.
Peter Thiel de Elon Musk gibi bir göçmen. Batı Almanya’nın Frankurt kentinde doğan Thiel, kimya mühendisi babasıyla birlikte dünyayı gezmiş, 1977 yılında California’ya yerleşmeden önce babasının işi nedeniyle Güney Afrika ve Namibya’da yaşamış biri. Thiel’in hayatı da ilginç bir şekilde Musk gibi beyaz üstünlükçü Güney Afrikalı beyazların atmosferinde şekillenmiş; ilkokulu Apartheid rejiimi zamanında Hitler’in doğum gününün kutlandığı, Nazi sembollerinin açıkça kullanıldığı, Alman kökenli beyaz Afrikalıların yaşadığı modern Namibya’nın bir sahil kasabası olan Swakopmund’da ilkokulu bitirmiş.
Thiel, Stanford’da önce felsefe sonrasında ise hukuk okurken özellikle René Girard gibi muhafazakâr ve dindar Katoliklerden etkilendi, okul dergisinde ateşli yazılar yazdı. Yaşıtlarına nazaran oldukça tutucu, illiberaldi. Thiel’in muhafazakâr ve liberteryen görüşlerinin temeli bu yıllarda atıldı ve sonraki Silikon Vadisi macerasına da her zaman ışık tuttu. Kısa bir süre hukuk sektöründe çalışan Thiel, California’ya dönüp yakın dost ve ailesinin desteğiyle 1 milyon dolar toplayıp kendi yatırım fonunu kurdu ve girişimcilik dünyasına atıldı.
Online ödeme platformu PayPal’ı kurması, Musk’ın şirketi ile önce birleşmesi ve sonrasında Musk ile kavga etmesi, büyük verinin toplanması ve düzenlenmesine ilişkin teknolojik yatırımlar yapan Palantir şirketini büyütmesi, Facebook’un ilk melek yatırımcılarından biri olması Thiel’in önünü açtı ve Silikon Vadisi’nin en başarılı, hırslı ve özgün karakterlerinden birine dönüştü.
Thiel, bugüne kadar yaptığı bütün yatırımları sadece para kazanmak için değil; ideolojisini gerçekleştirmek için yaptı.
Thiel, teknoliberteryenizmin en önemli bayraktarı. Demokrasiye inanmıyor, kadınlara oy hakkının verilmesini bile büyük bir hata olarak görüyor. Açık kimlikli bir eşcinsel olmasına rağmen tutucu kültürel politikaları destekliyor, özellikle kadın ve cinsel özgürlüklere mesafeli, bu konuda atılan adımları Batı kültürünün bozulması olarak tanımlıyor. En büyük akıl hocası, yakın dostu Curtis Yarvin. Yarvin de Thiel gibi demokrasiden memnun olmayanlardan. ABD’nin elit bir monarşiye dönüşmesini, devletin sadece teknoloji şirketlerine teşvik veren pasif bir gece bekçisi olmasını savunuyor. Yarvin’e göre ABD’yi monark yetkilerini haiz liyakat sahibi bir CEO yönetmeli ve bu CEO demokratik bir şekilde seçilmeyerek seçmenlerin popülist taleplerine kulak kapayan, bilimi ve “gerçekleri” temel alan biri olmalı.
Thiel ile Yarvin, bu noktada birbiriyle oldukça uyumlu. Thiel de özellikle 1970’lerde Hippi akımının yükselmesiyle birlikte teknolojiye, yeni icatlara yönelik eleştirel bakışın, ekonomik ve teknolojik gelişime yönelik denetim ve düzenleme kurallarının artmasından şikâyet ediyor, dünyanın uzun bir süredir ekonomik ve bilgisel bir duraksama döneminde olduğunu belirtiyor.
Thiel’in nihai amacı, teknoloji şirketlerinin önündeki engellerin, düzenlemelerin, kuralların kaldırılması ve buna ek olarak devletin yeni yatırımlar yapması için teknoloji şirketleriyle işbirliği yapan, halktan topladığı verilerini paylaşan ve halktan topladığı vergileri bu şirketlere teşvik olarak veren bir “tekno-hayrata” dönüşmesi.
Bu noktada Thiel, Musk ile birbirine oldukça benziyor. İkisi de devleti küçültmek, pasifleştirmek ve kendi istekleri, çıkarları, dünya görüşleri doğrultusunda şekillendirmek istiyor.
Fakat iki ismin yöntemleri ve kutsal amaçları oldukça farklı. Elon Musk, çok daha sahici ve açık bir şekilde Trump’a 270 milyon dolarlık bir yatırım yaptıktan sonra Verimlilik Departmanı Şefi olarak hükümette görev alır, her türlü tartışmada kendisini önplana atar ve yaşadığı ayrılık sonrası kamuoyu önünde Trump ile açıkça kavga eder, pozisyon alırken; Thiel her zaman arka planda, özellikle başkan yardımcısı JD Vance’nin kulağının........
© Serbestiyet
