menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Woke” Papa’nın vedası: Vatikan’da içtihat kapısı kapanacak mı?

14 1
26.04.2025

“Kimi dinlemeye ihtiyacımız var? Özellikle gençler ve kadınları iyi dinliyor muyuz?”

“Azınlıkların, dışlanmışların, bir kenara itilmişlerin sesini duyuyor muyuz?”

“Başkalarının sesini duymamızı engelleyen önyargıların farkında mıyız?”

“İçinde yaşadığımız sosyal ve kültürel bağlamı takip edebiliyor muyuz?”

Hayatın akışına uyum sağlanmasını engelleyen katı kurallara, yılların mirası dogmalara ve kendisine kulak verenlerin taleplerini duyamayacak kadar halktan kopuk mevzilere sahip her kurumun belirli aralıklarla üzerine düşünmesi gereken bu soruları, sadece sekiz ay önce dünyanın değişime en dirençli organizasyonlardan biri olan Vatikan Kilisesi gündemine almıştı.

Bu hafta 88 yaşında vefat eden Papa Francis, Katolik Kilisesi’nin içtihat kapısını aralamak için sıklıkla başvurduğu Piskoposlar Sinodu’nu Ekim 2024’te büyük bir reform çağrısıyla toplamış, gündem başlığını kadınların kilisedeki rolünün artması, eşcinseller, boşanmış Katolikler ve sekülerler gibi kilisenin mesafeli durduğu topluluklara karşı politikaların güncellenmesi olarak belirlemişti. Dünyanın dört bir yanından gelen piskoposların katılımıyla oluşturulan Sinodlar, kiliseyle ilgili reform girişimleri olan Papaların meşruiyet kazanmak için başvurduğu bir danışma kurulu işlevini görüyor. Sinodlar her ne kadar Katolik dünyasının önde gelen din adamlarının bir araya gelip tartıştığı ve güncel meselelere dair istişarede bulunduğu bir meclis olsa da Sinod bitiminde yapılan oylama sonucunda ortaya çıkan belgenin Papa tarafından onaylanması ve deklare edilmesi oldukça önemli. Papalar özellikle reform niteliğinde bir dini kural veya içtihat yorumu güncellemesine gittiği zaman arkasında Katolik dünyasını görmek ve desteğini hissetmek istiyor. Dolayısıyla Katolik Kilisesi bir reforma imza atacağı zaman Sinodlar aracılığıyla önde gelen piskoposların popüler desteği de aranıyor. Özellikle kadın hakları, iklim krizi ve sınıfsal eşitsizlik gibi konularda kilisenin geneline göre daha çok reform yanlısı olan Papa Francis, göreve geldiğinden beri Sinodları aktif bir şekilde kullanıyordu. İşte Papa Francis’in ileri yaşında düzenlediği bu Ekim 2024 Sinodu da Katolik mezhebi dışında diğer mezhep ve dinleri meşru kabul eden ve bir arada yaşamın önemi vurgulayan devrimsel nitelikteki 1962-1965 tarihli İkinci Vatikan Konsili’nden sonra en önemli kilise toplantısı olarak değerlendiriliyordu.

Nitekim Papa Francis, bu Sinod’un gündemine uygun olarak tarihi bir adım atmış, sadece piskoposların oy kullanabildiği ve kadınlar da piskopos olamadığı için Katolik cemaatinin ve kilise mensuplarının çoğunluğunu oluşturan kadınların hiçbir söz sahibi olmadığı Sinod’ların yapısını değiştirmiş, 2024 Sinodu’na54’ü kadın piskopos olmayan 70 kişinin katılacağını açıklamıştı.

Francis bununla da yetinmemiş, kadınların yeni yeni üst düzey yönetici olduğu Vatikan’ın sınırlarını iyice zorlayarak Fransız teolog Nathalie Becquart’ı Sinod’un genel sekreter yardımcısı olarak atamıştı. Böylece Vatikan tarihinde ilk kez bir kadın Sinod’da üst düzey idareci olarak rol oynama şansına kavuştu.

Sinod’a yönelik beklentiler oldukça fazlaydı. Zira Papa Francis, daha öncesinde eşcinsel çiftlerin kutsanmasını desteklemiş, eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması, kadınların kilisede daha fazla rol oynaması çağrılarında bulunmuştu. Bu nedenle bu Sinod’dan çıkacak en iyimser tavsiye kararı, artan kadın katılımı da dikkate alındığında en azından kadınların piskoposluk ve papazlıktan daha alt bir mevki olan diyakozluk makamına getirilmesine izin verilmesiydi.

Fakat Sinod’un Papa Francis tarafından da aynen onaylanıp imzalanan final metni bu beklentileri pek karşılayamadı. Sinod, kadınların kilisedeki rolünün ve üst düzey yöneticilerdeki temsilinin artması, insanların cinsel kimliklerinden ötürü dışlanmaması çağrısında bulunmuş olsa da somut bir öneri vermemiş, kadınların üstlenemeyeceği kategorik kilise mevkilerinin sayısını azaltmaya yönelik somut bir tavsiyede bulunmamış, önceki tartışmaların aksine “eşcinsel” veya “LGBT” kelimelerini kullanmamakta özen göstermişti. Büyük ihtimalle kilise, özellikle Sinod öncesi muhafazakarkardinallerin ve Trump ile birlikte kiliseyi de içine alan bir kültür savaşının parçası olan Amerikalı Katoliklerin de etkisiyle içtihat güncelleme hızını yavaşlatmış, sağlığı giderek kötüleşen Francis içtihat kapısını esen rüzgara karşı aralama görevini halefine devretmişti.

Bu hafta vefat eden Papa Francis, kendisinden kilisenin her türlü kuralını yerle bir etmesini bekleyen “ilericileri” memnun etmese de her şeye rağmen Vatikan Kilisesi’nin üstüne asılı ağır dogmalarla ağırlaşan içtihat kapısını aralamayı başarmış, ciddi yapısal reformlar uygulayarak kiliseyi giderek sekülerleşen dinleyicisinden koparmamış, yeni çağın gereklilikleri ve artık sadece “beyaz Avrupalılardan” oluşmayan cemaatini dikkate alarak dünyadaki tüm kurumlara nitelikli bir kapsayıcılık dersi vermişti.

Francis’in araladığı bu içtihat kapısının daha fazla açılıp açılmayacağına ise dünyanın dört bir yanından Roma’ya gelen ve 6-11 Mayıs’ta Sistina Şapeli’nde toplanan kardinaller karar verecek. Şapelden beyaz duman Francis yanlısı reformcu bir Papa için yükselirse kapı daha da aralanacak, eğer aksi bir durum olur da Francis muhalifi muhafazakar bir kardinal seçilirse Vatikan Kilisesi de Batı’da şiddetini arttıran kültür savaşlarında Trump-Orban-Musk’ın yanında yerini alacak.

Diğer Papaların aksine çok daha basit bir tahta tabutla uğurlanan Francis’in hayatı da cenaze töreni gibi basit ve sadeydi. Latin Amerika’daki askeri diktatörlükler zamanında cunta rejimlerine başkaldıranlara, muhaliflere, özellikle solcu ve yoksul kesimlere uzattıkları yardım eliyle dikkat çeken; sosyal adalet ve gelir eşitsizliğine dair net duruşlarıyla bilinen Jesuit tarikatına mensup ilk Papa olan Arjantin doğumlu Francis, insan doğası konusunda en iyimser, sosyal meselelerde en özgürlükçü Vatikan lideri oldu. M.S. 731-741 yıllarında görev yapan Suriyeli Papa III. Gregory’den sonra Avrupa’da doğmayan ilk Papa olarak tarihe geçen Francis, Batı merkezli düşünmek yerine, adeta insan........

© Serbestiyet