menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Teröristlerin” Oscarı

22 1
08.03.2025

Amerikalı Yahudi yönetmen Fred Zinnemann’ın, Amerikalı solcu Yahudi gazeteci Lillian Hellman’ın anılarını anlattığı Pentimento kitabında yazdığı Nazilere karşı direnirken katledilen bir solcu Alman kadının hikayesinden esinlenerek çektiği Julia filmi, 1978 yılında düzenlenen 50. Oscar Ödül Töreni’ne damga vurmuştu. En İyi Film/Yönetmen/Kadın Oyuncu gibi 11 dalda aday gösterilen film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Uyarlama ödüllerini kazanmış, törenin en çok konuşulan filmi olmuştu. Julia’nın Hollywood gündemini belirlemesinin tek sebebi, başarılı çekim teknikleri veya özgün senaryosu değildi. Zinnemann, Nazilere karşı direnen solcu, kadın ve Yahudilere odaklandığı filminde iki kadın başrolü ABD’nin en ünlü iki solcu kadın oyuncusuna vermişti: Jane Fonda ve Vanessa Redgrave. İki kadın da 68 kuşağının en aktif Hollywood yıldızlarındandı. Redgrave, İrlandalı ayrılıkçı örgüt IRA’yı desteklediği eylemlere katılırken; Fonda Vietnam’a odaklanmıştı. İki isim de oldukça “tartışmalıydı”. Jane Fonda, 1972’de ABD’nin bilerek ve isteyerek nehirlerin taşmasını önleyen set duvarlarını vurduğunu ispatlamak amacıyla Kuzey Vietnam’ı ziyaret etmiş, ABD’nin savaş halinde olduğu bir ülkede Amerikan savaş esirleriyle, Vietnamlı komünist askerlerle bir araya gelmiş, hatta Amerikan uçaklarını vurmak için kullanılan bir uçaksavarın başında gülerek poz vermişti.

Jane Fonda, 1972’de iki haftalık Vietnam ziyaretinde. Fonda, bu fotoğraftan sonra “Hanoi Jane” lakabıyla anıldı. Yıllar sonra Vietnam ve Hanoi ziyaretlerinden pişman olmadığını, fakat Amerikan askerlerini öldürmek için kullanılan bir silahın başında poz vermesinin hata olduğunu belirtecekti.

Vanessa Redgrave ise, Julia çekimleri sırasında uzun bir süre bulunduğu Paris’teyken Filistinli bir çiftin evinde kalmış, İsrail’in işlediği katliamları bizzat tanıklarından dinlemiş ve Filistin hakkında okumalara başlamıştı. Redgrave, öğrendiği bu yeni bakış açısını Batı kamuoyuyla paylaşmak için The Palestinian (Filistinli) isimli bir belgesel çekti, belgesel kapsamında Filistin Kurtuluş Örgütü ve Yaser Arafat ile söyleşiler çekti. Film, özellikle ABD’deki İsrail lobisi tarafından tepkiyle karşılanmış, Redgrave terör propagandası yapmakla suçlanmıştı.

“Filistin cool”: Vanessa Redgrave, FKÖ militanlarıyla.

Julia filmi ile Redgrave’nin Filistinli belgeseli aynı sene, yani 1977’de gösterime girince Kahanist aşırı sağcı Yahudilerin kurduğu Yahudi Savunma Ligi hem filmi hem de Redgrave’i hedef almış, genç oyuncuyu her fırsatta protesto etmiş, Hollywood sektörüne Redgrave’i boykot etme çağrısı yapmıştı. Redgrave bazı gazetelerce “Hitler’in sevgilisi” denilerek hedef gösterilmişti. Dananın kuyruğu ise 50. Oscar Töreni’nde kopmuştu. Tören salonunun kapısında Kahanistler Redgrave’nin kuklasını yakıyor ve hakaretler ediyor, destekçileri ise FKÖ ve Filistin bayraklarını sallıyor, genç kadını alkışlıyordu.

Vanessa Redgrave ve Jane Fonda, Julia’nın galasında. 1977. Julia aynı zamanda Merly Streep’in ilk rol aldığı film.

Daha önce belki bu konu üzerine pek de kafa yormamış Hollywood sektörü, Vanessa Redgrave sayesinde kendilerini İsrail-Filistin meselesinin tam da ortasında bulmuştu. Politikleşen tek şey Hollywood yıldızlarının törene girerken poz verdiği kırmızı halı değildi, siyasi gerilim sahneye de taşmıştı. En İyi Kadın Yardımcı Oyuncu ödülü kazanan Redgrave, gelen tepkilere rağmen arkasında durup kendisine ödül veren Hollywood sektörüne teşekkür etmiş, çok ağır bir şekilde Kahanist İsrail destekçilerini haşlamıştı:

“Son birkaç hafta içinde sağlam durduğunuz ve davranışları tüm dünyadaki Yahudilerin itibarına, Yahudilerin faşizme ve baskıya karşı verdiği büyük ve kahramanca mücadele siciline hakaret olan küçük bir grup Siyonist haydutun tehditleriyle korkutulmayı reddettiğiniz için gurur duymalısınız.”

Redgrave’nin “Siyonist haydut” tabiri salonda yuhalanmış, gecenin ilerleyen saatlerinde En İyi Senaryo Ödülü’nü sunmak için kürsüye çıkan senarist Paddy Chayefsky genç kadını kınamıştı: “Miss Redgrave’nin Oscar alması tarihi bir dönüm noktası değil, siyasi bir manifesto okumasına gerek yoktu, sadece teşekkür etse yeterliydi.” Akademi yöneticileri de öncesinde Redgrave’i uyarmış, herhangi bir siyasi mesaj vermemesini istemişti. Redgrave uyarıları dinlememiş, bu nedenle tepki çekmiş, bütün tören boyunca iki korumasıyla beraber tek başına oturmuş, neredeyse kimse yanına gelip Oscar sevincini paylaşmamıştı. Vanessa Redgrave bu tepkiler nedeniyle her ne kadar belki birçok potansiyel yeni iş olanağını kaybetse de büyük bir sektör boykotuyla karşılaşmamıştı. Zira kendisinin antisemit değil, aşırı sağcı İsrail destekçisi karşıtı olduğu çok kısa bir sonra kanıtlandı, Oscar töreninden sadece iki ay sonra Kahanistler Filistinli belgeselinin gösterileceği bir Los Angeles sinema salonunda bombalı eylem düzenledi. Kahanistler, Redgrave’nin dediği gerçekten katıksız birer hayduttu.

Kahanistler, Redgrave’i protesto ediyor.

Nitekim günün sonunda Kahanist örgüt Yahudi Savunma Ligi 2001’de FBI tarafından terör örgütü olarak ilan edildi, Vanessa Redgrave ise siyasi aktivizm ve filmleriyle en saygın oyunculardan biri olarak tarihe geçti.

İngiliz Vanessa Redgrave, IRA ve Sinn Fein’e destek mitinginde

Zamanında esen rüzgara karşı dik duran İngiliz oyuncu Vanessa Redgrave bugün 88 yaşında. Fakat cesur duruşuyla tarihe geçtiği 50. Oscar Ödül Töreni’nden beri geçen 47 senede uğruna mücadele ettiği her şey neredeyse tamamen ters yüz oldu. ABD desteğiyle Gazze’de korkunç bir soykırım suçu işlendi, Netanyahu artık ABD’nin terör örgütü kabul ettiği Kahanist Yahudi Savunma Ligi’nin eski üyesi bir İsrailli yerleşimciyi ABD büyükelçisi olarak atadı, Ben-Gvir gibi Kahanistlerin faşist eski üyeleri bakan olarak yeni İsrail kabinesine girdi, Trump ABD başkanı seçilirken, bütün dünyada aşırı sağ yükseldi. Büyük ihtimalle Jane Fonda veya Vanessa Redgrave 50 sene önce verdikleri cesur pozları bugün verse ve ABD’nin savaştığı, terör örgütü kabul ettiği örgütlerle, askerlerle görüşse çok daha büyük bir tepkiyle karşılaşır, sektörden soyutlanır, hatta belki de yargılanabilirdi.

Vanessa Redgrave

Fakat Fonda ve Redgrave’nin mirası sahipsiz kalmadı. Geçen hafta Pazar günü (2 Mart 2025) düzenlenen 97. Oscar Ödülleri’ne yine Amerikan anaakımı tarafından yok sayılan, kenara itilen siyasi mücadeleler törene damga vurdu. Oscar tarihinde ilk kez bir Filistin yapımı ödül kazandı ve Batı Şeria’da İsrail’in yıktığı Filistin köylerini anlatan No Other Land En İyi Belgesel Ödülü’nü kazanırken; Brezilya’da bir zamanlar “terörist” olarak adlandırılan askeri cunta muhaliflerinin faili meçhul cinayetlere karşı mücadelesini konu edinen I’m Still Here En İyi Yabancı Film ödülünü alarak Oscar kazanan ilk Brezilya yapımı oldu.

No Other Land’ın yönetmenleri Oscar ödülleriyle: Filistinli Basel Adra ve İsrailli Yuval Abraham

No Other Land’in başarısı Filistin devleti başta olmak üzere bütün dünya tarafından kutlanırken, Brezilyalılar ilk Oscar ödüllerini sokaklara kurdukları dev ekranlardan kutlama yaparak izledi. Bazılarınca bu iki filmin Oscar almasının “pek de önemli olmadığı”, hatta ABD’yi sevimli göstermek için bilerek yapılan bir “jest olduğu” söylendi, Brezilyalıların büyük kutlamalar ve coşkuyla Oscar’ı karşılaması alay konusu oldu.

Uzun yıllar farklı ama bir o kadar da benzer bir zulme karşı direnen, “terörist” olmakla yaftalanan Brezilya ve Filistin halklarının Oscar sevincini küçümsemeden anlamak için bu iki filmin yarattığı etkiyi görmek gerekiyor.

Zira No Other Land bir belgeselden, I’m Still Here da basit bir filmden çok daha fazlası.

Filistin’den başka vatan, barıştan başka yol yok

En İyi Belgesel Oscarı’nı kazanan No Other Land, İsrail’in önce işgal edip askeri alan ilan ettiği, sonrasında ise yaklaşık 1000 Filistinli’nin yaşadığı 8 köyün bulunduğu Masafer Yatta’ya el koyma sürecini anlatıyor. İsrailli insan hakları savuncusu ve araştırmacı gazeteci Yuval Abraham, bölgede yaşayan Filistinli aktivist gazeteci Basel Adra ile birlikte İsrail’in sistematik tacizlerini, köy ve ev yıkımlarını kayıt altına almış, İsrail ordusuna karşı protestolara katılmış. Basel Adra halihazırda çocukluğundan beri ailesiyle birlikte İsrail ordusuna karşı direnen köylülerin aktivizm mücadelesinin içinde. Üstlendiği rol oldukça kritik. Zira çocukluğundan beri yaşanan her şeyi telefonu veya kamerasıyla çekiyor, kayıt altına alıyor, delillendiriyor, uluslararası kamuoyunun ve siyasetçilerin ilgisini çekmek için sosyal medyada yayınlıyor. Zamanında İngiltere........

© Serbestiyet