menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’de legal siyaset yapmak mı, İsrail’in proxy örgütü olmak mı?

60 79
18.06.2025

Başlıktaki soru çözüm sürecinin 1 Ekim’den bu yana karşı karşıya olduğu en ciddi sınavdaki tek soru.

Sorunun muhatabı tabii ki PKK.

Fiziken sınırlarımızın yanı başında ama siyaseten bize uzak bir savaş gibi izlediğimiz İsrail-İran savaşı (ya da daha adil bir ad vermek gerekirse, İsrail’in İran’a ağır saldırısı ve İran’ın can havliyle verebildiği cevaplar) aslında bizi tam da bu yüzden çok yakından ilgilendiriyor.

Çünkü yeni bir 2015 sendromuyla karşı karşıyayız.

2015’de ilk çözüm süreci Suriye iç savaşı yüzünden bitmişti. Türkiye PKKyı silahsızlandırmaya çalışırken, silahın değeri bölgede artmış, PKK’ya Türkiye’nin teklif ettiği çözüm paketi, PKK’ya İran’ın (ve Suriye’nin) teklif ettiği Rojava devletçiğinin yanında cazibesini kaybetmişti.

İkinci çözüm süreci de yine bölgesel bir savaşla sınanıyor.

Bu kez PKK’ya teklifin ne olduğunu bilmiyoruz.

Ama teklifin kimden geldiği açık; İran’dan değil İsrail’den…

Aslında görünürde bir krizi yok.

PKK yani Kandil, İran-İsrail savaşıyla ilgili yaptığı açıklamada tarafını bildirmeyen bir güzellik kraliçesi gibi barış mesajları verdi, Öcalan’ın çağrısına atıflar yaptı:

Savaşın sorunlara çare olmadığı artık herkes tarafından anlaşılmalı ve savaş politikaları terk edilmelidir. Biz önder Apo’nun ortaya koyduğu demokratik siyaset ve demokratik müzakere yönetimiyle sorunların çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Herkesi bu anlayışla ve bu zeminde hareket etmeye ve savaşla değil, demokratik siyaset, diyalog ve müzakere yöntemiyle sorunları çözmeye çağırıyoruz.”

Bu, ilk başta tarafsız görünse de Kandil’dekilerin coğrafi olarak bulundukları konum düşünüldüğünde cesur bir açıklama sayılabilir.

Çünkü PKK’nın Kandil’deki kampı İran’ın sınırlarının hemen dibinde. Hatta hemen karşılarında İran’ın karakolları var.

PKK’nın İran kolu PJAK, 2011’de İran’a karşı savaşını bitirdiğini açıklamıştı. Yani Türkiye’ye karşı yapmadığını PKK, 14 yıl önce yakaladığı Kürt aktivistleri idam eden İran’a yapmıştı.

Peki ne karşılığında?

O sırada iç savaşın patlak verdiği Suriye’deki adı konmamış işbirliği karşılığında.

2011’den sonra PKK’nın 2003’de Suriye’de kurulan partisi PYD’nin lideri Salih Müslim, PKK’da komutanlık yapan Suriyeli Mazlum Kobani Suriye’ye geri döndü, 2012’de Suriye’de YPG kuruldu.

YPG’nin ilk işi Esad karşıtı Suriye muhalefeti içindeki Kürtlere saldırıp, baskı kurmak oldu.

Kürtler muhalefetten uzaklaştırıldı, tarafsız bir üçüncü yolcu çizgiye çekildi, bunun karşılığı olarak da 2013’den sonra İran ve Esad Kürt şehirlerinden çekilip, “Rojava”nın kontrolü YPG’ye bırakıldı.

Böylece PKK, 1978’den sonra ilk defa bir şehir hakimiyeti elde etti.

Bu büyük kazanımla heyecanlanan PKK, çözüm sürecinde ayak sürttü, Suriye iç savaşında Türkiye’nin karşı karşı geldiği İran ile hem Suriye’de hem de Irak’ta koordineli olarak çalışmaya başladı, İran’ın desteğini aldı ve bu çizgide siyaset yürüttü.

Ta ki 7 Ekim’e kadar.

İran’ın bölgedeki etkinliği bitip, Suriye’de yenilince bu işbirliği dayanağını kaybetti.

2024’ün ortalarında bir anda PJAK yeniden ortaya çıktı, kongresini yaptı, İran’a karşı mesajlar verdi. Sonra da birkaç kez Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma kararının kendilerini bağlamadığını açıkladılar.

İran’ın İsrail........

© Serbestiyet