menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dumbo: “Çirkinlerin en güzeli” 

10 1
22.06.2025

İnsanların sevdiği filmlerden öte, sevdiği oyuncular da ilgimi çeker genellikle. Belki onları “ele veren” renkli ipuçlarından biri olduğu için. Ama hükmü “Bana ‘star’ını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” bilmişliğine varmıyor tabii.

Bir oyuncuyu “sevme”nin, diğerlerinden ayırt etmenin nedeni çok zira. Her şey etkili olabilir. Görünüşü, -varsa- stili, aldığı rollerle tanınan “karakter”i, albenisi, filmografisi bir yana, perdede bir anda yarattığı etki bile yetiyor bazen.

Çocukken “The Leopard” filminde Alain Delon’un şık üniformasıyla göründüğü anda sinema salonundaki topluca iç geçirme efektini hâlâ hatırlıyorum mesela. Yaralanıp da tek gözünde “korsan bandı”yla çıktığında da ayrı kıyamet. Tek gözü yetiyor.

Ama “oyunculuk gücü”yle ilgili pek bir şey yok hafızamda. Zorlarsam biraz “Mr. Klein”. Gerçi saatlerce sinemadan, oyunculardan konuşsak gelmez aklıma. Derin mesele… O yönüyle arkadaşlıklarda aynı oyuncuyu çok sevmek, o beğeniyi paylaşmak da keyifli elbette. Hissiyat paylaşımının bir anda gözünde canlanan hoş tabloları.

Takdir edilesi oyuncuları, bir şekilde “çekici”, “perde ışığı” olanları beğenmek normal de, “tipi”yle sıradışı, “ölçü”lere aykırı, hatta itici, çirkin olanlar, öyle sayılanlar da öne çıkıyor hafızamda. Erkeklerden Lee Marvin, John Malkovich, Willem Dafoe, Steve Buscemi, Javier Bardem, bilhassa “Big Lebowski” ve “The Night Of” ile John Turturro ilk aklıma gelenler

Öyle yaratılmışları, doğuştan “defolu” olanları da var, aldığı rollerle sonradan “yaratana kurban” dediklerimiz de… Sinemanın nevi şahsına münhasır “karakter”leri de diyebilirim.

Aykırı yüzü, siluetiyle sinemaya yatkın karakterler. Sanki pek kullanımda olmayan “filmojenik” kavramı da uyuyor bu meseleye. İnternetten baktığımda da yaygın bir kavram değil ama bir “giri”de hoş bir eğretilemeyle “filmegiderlik” olarak yer almış: “Bir kimsenin, bir nesnenin ya da bir konunun, görünüş ya da işleniş yönünden filme yatkın olması, filmde iyi sonuç vermesi niteliği”.

Filme katıldığı anda öyle ya da böyle dikkat çeken, “ölçülere aykırı” yüzler… Mesela Lee Marvinçocukluğumdan beri hafızamdaki yüzler arasında. O günlerde kaçırmadığımız savaş, kovboy filmlerinin aranan yüzü olması etkili herhalde. Bazıları “at suratlı” olarak da anılıyor. O benzetme erkeklere özgü de değil. Misal Jamie Lee Curtis, ki bence yaşlılığı daha da harika.

Ayyaş, ihtiyar, eski bir silahşor rolündeki Marvin’in 1965 yapımı “Cat Ballou (Kanunsuz Silahşor)” filminde sandıktaki ışıltılı, şık silahşör kıyafetini kuşanma sahnesini bugün gibi hatırlıyorum. O filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını da alıyor.

Lee Marvin’in kendine has öyle bir çehresi var ki Jim Jarmush yıllar sonra “The Sons of Lee Marvin (Lee Marvin’in Oğulları) gizli örgütü”nü kuruyor. Bu ironik örgütün üyesi olmanın ana şartı “Lee Marvin’e ‘oğlu gibi’ benzemek”. Örgüte Jarmush’un dışında başta Tom Waits, Nick Cave, Iggy Pop, Richard Boes, John Lurie, Thurston Moore da saygıyla kabul ediliyor.

Marvin’in iki yıl sonra, 1967 ‘de rol aldığı “The Dirty Dozen” da hafızamda. Sinemalarda “12 Kahraman Haydut” adıyla gösterimde. O film beni yeni bir ikonik karakterle, yepyeni bir “yüz”le tanıştırıyor: Donald (McNichol) Sutherland… Filmleriyle de koruyor tahtını. O da “çirkin”liği “yakışıklı”, “filmegider” oyunculardan.

Çirkinliği birçok röportaja da konu olmuş. Anderson Cooper’ın CBS News’daki “60 Minutes” programına konuk olan Sutherland “büyürken garip bir çocuk, uzun boylu (1.93), büyük kulaklı, burunlu, uzun suratlı”. Sınıf arkadaşları ona Dumbo (Uçan fil) diyor.

Sutherland çocukken bir gün annesine soruyor; “Anne sence ben yakışıklık mıyım?”. “Çirkin miyim?” diye sormaması muhtemelen bardağın dolu tarafını araması… TV’deki röportajda Cooper’a o günü, o ânı anlatırken hüzünlü, gergin gibi. Bir süre susuyor, “Annem bana baktı, durakladı” diye devam ediyor: “Karakteristik bir yüzün var Donald…”

Oğlusu belki “çirkinlerin en güzeli, kurbağa yarışlarında annesinin” de Dorothy McNichol gerçekçi de herhalde. Lâkin küçük Sutherland annesinin o yanıtı üzerine odasına gitmiş ve “tüm gün saklanmış”.

Cooper “Annenin bu sözü seni çok etkiledi, hiç unutmadın........

© Serbestiyet