menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Ümmet” üzerine yeniden düşünmek: Kavramın gölgesi, siyasetin ışığı

13 0
15.07.2025

Bir toplumu bir arada tutan şey yalnızca anayasa değildir. Ortak geçmiş, ortak hayal ve çoğu zaman ortak acılar, kâğıda yazılmış maddelerden daha kalıcı olabilir. Fakat bazı kelimeler vardır ki, öyle zamanlarda devreye girer ki; kelime olmaktan çıkar, kader olur. “Ümmet” kelimesi, işte tam da bu noktada karşımıza çıkar.


Ümmet Ne Zaman Ortaya Çıktı? Ne Zaman Kırıldı?


Sözlükteki kökeni “yönelmek, kastetmek; öne geçmek, imam olmak” olan ümmet; Kur’an’da kimi zaman bir topluluk, kimi zaman bir zaman dilimi, kimi zaman da bir kişi (Hz. İbrahim) için kullanılır. Râgıb el-İsfahânî’ye göre ümmet, aynı inanca, mekâna ya da zamana sahip insanlardan oluşan bir bütündür. Bu yönüyle ümmet hem metafizik bir bağ hem de toplumsal bir formdur.

İslam tarihine bakıldığında ümmetin tek ses, tek yürek bir yapı olduğu fikri, romantik bir yanılsamadan öteye geçemez. Hicretten sonra Medine vesikasında Yahudi kabileleri de ümmetin bir parçası olarak zikredilmiştir. Bu, ümmetin yalnızca dini değil, siyasi ve toplumsal bir uzlaşıyı da temsil ettiğini gösterir. Ancak Hz. Peygamber’in vefatının ardından başlayan Ridde vakaları, ardından gelen Cemel ve Sıffîn vakaları, ümmetin içinden çatladığını gösterdi.


O günden itibaren ümmet hem bir birlik hem de bir ayrışma başlığı oldu. Emevî hanedanıyla birlikte ümmet, bir fikrin adı olmaktan çok, bir aile iktidarının nesnesine dönüştü.


İslam tarihi, ümmet fikrinin içini en çok doldurduğu anlarla değil, en fazla aşındığı anlarla örülüdür. Ve her dönemde, daralan bir kimliğe indirgenme riskiyle karşı karşıya kaldı.


Ümmet: Bir İde mi, Reel Bir Birlik mi?


Bugün ümmet deyince kastedilen şey genellikle ümmet-i icâbettir, yani Hz. Muhammed’e iman edenler. Fakat daha kapsayıcı bir anlayış olan ümmet-i davete göre ise İslam mesajına ulaşmış herkes ümmettir. Aradaki fark teoriktir ama siyasette tam da bu teorik fark üzerinden bir duygusal genişleme sağlanmak istenir. Bu nedenle ümmet çağrısı, İslam’ın evrensel mesajı kadar, siyasetin yerli hesaplarına da açıktır. Herkesin ümmet olma niyetinden değil, herkesin ümmeti kendi niyetine yontmasından şüphe edilmelidir.


Osmanlı’da Ümmet: Millet Sistemi


Osmanlı, ümmet kavramını “millet sistemi” adıyla kurumsallaştırdı. Her dinî grup kendi liderliğinde, kendi hukukuna göre yaşadı. Bu yapı bir yandan çoğulculuk sağlarken diğer yandan ümmeti dinî kimliklere ayırarak yönetti. Buradaki ümmet fikri, kardeşlikten çok yönetsel düzen içindi. Kapsayıcıydı ama bütünleştirici değildi. Herkesin yeri belliydi ama herkes bir arada değildi.


II. Abdülhamid döneminde ümmet kavramı bu kez ideolojik bir kart olarak ortaya sürüldü. Hilafet söylemi üzerinden İslam coğrafyasını bir arada tutmak amaçlandı. Fakat bu çağrı, Balkanlardan Arap Yarımadası’na kadar geniş coğrafyada gerçek bir karşılık bulamadı. “Ümmet” bu kez de zor zamanların kelimesi oldu. İmparatorluğun çöküşüyle birlikte, yerini yeni bir kurucu söylem aldı: millet.


Cumhuriyet: Ümmetten Millete, Tebaadan Yurttaşlığa


Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ümmet fikrini terk ederek ulus kavramını merkeze aldı. Zira çok uluslu bir imparatorluğun çözülüşü, ortak bir ziyade, yeni bir ulusal kimlik inşasını zorunlu kılmıştı. Bu yönelim,ya lnızca iç dinamiklerin değil, dönemin küresel eğilimlerinin de bir
yansımasıydı. 20. yüzyılın........

© Serbestiyet