menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yetimhane’nin dönüşümüne devlet destek vermeli

8 0
yesterday

Gazete Oksijen’deki yazısını Baran Can Sayın yazısını şöyle bitiriyor:

Rum toplumu için yetimhane bir hafıza mekanı. 6 bin civarında çocuğun yetiştiği, meslek edindiği, yuva bellediği bir mekan. Dolayısıyla değerli hatıralara sahip. 20’nci yüzyıl Rum toplumu için çok zor bir asırdı ve Yetimhane de tüm bu yükü sırtında taşıdı. Bu hüznü temsil ediyordu. Artık normalleşme sürecine girme zamanı, Yetimhane de yeniden hayata dönmeli.”

https://gazeteoksijen.com/editorler/baran-can-sayin

Peki Büyükada’daki Rum Yetimhanesi nasıl hayata dönmeli?

Soru burada düğümleniyor.

Patrikhanenin en yüksek karar organı olan Sen Sinod Meclisi “yıllardır kaderine terk edilmiş yapının ekolojik standartlara uygun bir otel olarak” yeniden işlevlendirilmesine karar vermiş. Bu karar 5 Haziran’da “Büyükada Rum Yetimhanesi Alanının Restorasyonuna İlişkin Karar Duyurusu” başlıklı bir basın açıklaması ile paylaşıldı. Yetimhane binası “Prens Adaları’nın mimari ve sosyal dokusuna uyumlu bir turizm yapısı” olarak değerlendirilecekmiş.

Haber basında “Büyükada’daki Rum Yetimhanesi 5 Yıldızlı Otel Oluyor” başlığı ile yer aldı. Yetimhane’den otel olur mu? 5 yıldızlı bir otel? Olabilir. Zaten başlangıçta otel olarak yapılmıştı.

Bilmiyorum proje işlerini üstlenen kişiler bu çetrefili konuyu nasıl –bir yaratıcı bir çözümle diyeyim- ele alacaklar? Mesela cam ve çelik taşıyıcılar ve çerçeveler içinde korunması gereken ahşap duvarların bir bölümü yangın riskini ortadan kaldıracak, kullanım konforunu artıracak bir şekilde ele alabilirler.

Ancak yapıyı otele dönüştürecek yatırımcının böylesine zorlu bir işe kalkışabileceğini zannetmiyorum.

Yapının hafızasını bir gayrımenkul yatırımı projesi ile yaşatmaya çalışmak bir ancak bir çaresizlik örneği olabilir. Yatırımcının dikte edeceği bir projenin farklı br dönüşümün taşıdığı potansiyelleri dikkate alabileceğini zannetmiyorum.

90’lı yıllarda hazırlanan ve itirazlarla karşılanan otel projesi gibi büyük ihtimalle yatırımcı Yetimhane’nin varlığını imar kısıtlamasının olduğu bir SİT alanında, ayrıcalıklı bir yapılaşma izni olarak değerlendirecektir. Belki de o itirazlara konu olan projedeki gibi yeni bir bina yapıp, üzerini ahşapla kaplamayı tercih edecektir.

Bu kaygıyla 90’lardan beri süreci izleyen bir kişi olarak “romantik” bir şekilde yalnızca binayla ilgilenmek yerine bu nedenle hep başka bir şeye dikkatleri çekmeye çalışıyorum.

Yetimhane’nin dönüşümüne yatırımcı perspektifinden araçsal -ve gerçekçi- çözümler bulmak yerine daha yaratıcı, bağımsız bir fikir üretiminin önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü özelleştirme bu hafızanın, kamu fikrinin güncellenmesine değil, büzülmesine, yok olmasına yol açabilir.

Yetimhane farklı bir kamusallık biçiminin izlerini taşıyor.

Yetimhane binasının çetrefilli restorasyon projesinden çok bundan neredeyse bir buçuk asır önce ortaya atılan -ve bugün aklımızın alamayacağı- bir hayal beni heyecanlandırıyor:

Farklı toplulukların hayatlarının resmi politikalar ile askıya alınmadıkları, birbirlerini ve insan olmayanları yok etmeye çalışmadıkları bir dünya hayali.

Prinkipo Palace’ın Yetimhane’ye, bir eğitim kurumuna dönüştürülme sürecinin en büyük destekçisi Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit’ti. Bu dönüşüme maddi destek yanında burada eğitim görecek çocuklar için gıda desteği de verdiği biliniyor. Onun hayali modernleşme sürecinde Osmanlı İmparatorluğu içindeki farklı toplulukları eğitim kurumları ve bunlardan yetişen elitleri aracılığıyla kamu sahasına taşımak, bir arada tutmaktı. Bu nedenle ABD onu çocukluğundan tanıyan, senatör, dönemin önemli bir entelektüeli, siyasetçisi ve nüfus bilimcisi Samuel Cox’u Elçi olarak İstanbul’a gönderdi. Cox ABD’nin nüfus özelliklerini, yapılan çalışmaları onun bilgisine sundu. Ancak İmparatorluğun bu modernleşme modeli, her ne kadar kapsayıcı olsa da seküler bir kamu sahasını içermiyordu.

Bu yüzden modern kamu fikri bu kompartımanlaşmış kamusal alanlarda gelişmedi.

Daha çok toplulukları bir araya getiren kozmopolit ticaret, finans alanlarda ortaya çıktı. Ancak bu siyasal açıdan yeterli olmadı ve büyük sorunlar yaşandı, imparatorluk parçalandı. Türkiye Cumhuriyeti de bu bağımlı kamusallık modeli nedenle kapsayıcı kamusal alan politikaları üretemedi.

Günümüzde çevre politikalarında küresel bağların kurulması gerekirken, bölgede çatışmalar yaşanırken Yetimhane’nin hafızasının ve Patrik Hazretleri’nin dile getirdiği dönüşüm projesinin muazzam bir potansiyel taşıdığını düşünüyorum.

2010 yılında, sahiplerine iadesinden sonra Cumhurbaşkanı (dönemin Başbakanı) Erdoğan beraberindeki........

© Serbestiyet