menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

9 şiddetindeki bir depremde bile can kaybı yaşamamayı Japonlar nasıl öğrenmiş olabilirler?

10 0
13.05.2025

Büyük Savaş sonrası Japonya’daki yeniden yapılanma hamlelerini gören bazı üniversite hocalarının “acaba onların gelişme modelini örnek alabilir miyiz” diyerek sorular sordukları, tezler hazırlattıkları hala aklımda. Bazılarının Japonya seyahatlerine gittiklerini, kendi mahfillerinde ve okullarda konferanslar verdiklerini de hatırlıyorum. Bu seçkinler Türkiye ile Japonya arasında gelenekler ve modernleşme biçimi açısından bir bağ kurmaya çalışıyorlardı. Japonya’ya duyulan bu ilginin mimarlık çevrelerinde ortaya çıkması çok şaşırtıcı olmasa gerek. O tarihlerde Cumhuriyet’in modernleşme projesinin başarısızlıklarının işaretlerinin mimarlık ve şehircilik alanında ortaya çıktığını tahmin etmek zor değil.

Öğrencilik hayatımın başlamasından bir çeyrek asır sonra, kendimi benzer bir sorgulama biçimi içinde buldum. 99 felaketinde yardıma uzaktan gelenler arasında farklı deneyimlere sahip kişiler vardı. Bir bakıma afet sonrası yardım çalışmaları bir karşılaşma alanı oldu. Bunlardan en ilginç olanlarından biri de Japonya’dan gelen Acil Yardım Heyeti’ydi. İçlerinde Japon İmparatoru’nun başdanışmanı gibi önemli ve deneyimli kişiler bulunuyordu. Her biri akademik alanda isim yapmış bilge kişilerdi. Ayrıca Kobe felaketinde ve dünyanın değişik yerlerinde onlarca kere yardım faaliyetlerine katılmış deneyimli aktivistler, STK temsilcileri de bu heyetle ilişkili olarak gelmişti.

Japon İmparatoru’nun başdanışmanı ile birlikte gelen bu üst düzey yardım ekibi içinde 90’lı yaşlara gelmiş gönüllü kişiler de bulunuyordu. Bu deneyimli uzman kişiler yetkililer ile ilişki kurmak için bütün yolları denediler. Ancak muhatap bulmakta zannedersem biraz zorlandılar.

Biz de aynı hataları yapmıştık…

Gelişlerinin ilk günlerinde yapılan bir toplantıda hatırladığım kadarıyla Japonya Büyükelçisi de bu zorluğa işaret etmişti. İtiraf etmem gerekirse, heyetin Büyükelçi ile olan bu görüşmesine istemeden katılmış oldum.

Aklımda kaldığı kadarıyla bir çelişkiye işaret etti ve şunları söyledi: “Bu ülkedeki zorluk, uzmanların sorunları anlamaya uğraşmaları değil, her şeyi önceden bildiklerini iddia etmeleridir. Bu nedenle yerel insanlardan bir şeyler öğrenebilirsiniz. Ama kamu işlevleri yerine getiren sınıflar, özellikle kamu imkanlarını kullanan kişiler genellikle –en olmayacak bir şekilde- kendilerini temsil ederler…”

Japonya Büyükelçisi sorunu böyle teşhis ediyordu. Japonya’dan yanlarında getirdikleri tercümanla birlikteydim ve beni de heyetin bir üyesi zannetmişti. Türkiye hakkında onlara bazı bilgiler vermeye, uyarılar yapmaya çalıştı.

Sonra randevular alındı. İlk görüşmelerden biri dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı ile yapıldı. Bu uzmanlar son derece nazik kişiler olmalarına rağmen Belediye Başkanı ile bir türlü diyalog kuramadılar. Çünkü şehrin yönetiminden sorumlu kişi sürekli “broşür bastırıyorduk, ama yetiştiremedik, burada bir afet merkezi oluşturuyoruz ama henüz daha başlayamadık” gibi sözler söyleyip duruyordu. Onlar da nezaketlerinden dolayı dinleyip, bu söylenenleri “biz de aynı hataları yapmıştık” diye cevaplandırıyorlardı. Bir süre sabrettikten sonra........

© Serbestiyet