Kimsenin Bakmadığı Ölüm
Ölüm, her çağda bir sır taşıdı içinde. Ama bu sır, eskiden paylaşılan, konuşulan, ritüellerle çevrelenen bir ortak bilinmezlikti. Artık değil. Şimdi ölüm, sessizce yaşanıyor; izole odalarda, steril perdeler ardında, uzman ellerin gözetiminde. Ve en acısı da şu ki: kimse sormuyor o odalarda neler olduğunu. Kimse, ölenin gözünden dünyayı görmek istemiyor.
Norbert Elias, Ölmekte Olanların Yalnızlığı Üzerine metninde, modern insanın ölümle olan bağının nasıl çözüldüğünü anlatır. Ölüm artık kişisel değil, toplumsal değil; sadece teknik bir organizasyon. Hastaneler ölümün sahnesi; doktorlar onun koreografı; hasta ise yavaş yavaş katmanlardan aşağıya süzülen bir gölge.
Bu katmanlı süzülüşün edebi karşılığı, belki de en çarpıcı biçimiyle Dino Buzzati’nin Yedinci Kat öyküsünde karşımıza çıkar. Orada da bir adam, aslında iyileşmek üzere yattığı hastanede, kat kat aşağıya doğru inerek ölüme doğru ilerler. Kimse ona açıkça “ölüyorsun” demez. Ama herkes onu aşağıya indirir.
Elias’ın düşünsel kavrayışı ile Buzzati’nin alegorik anlatısı bir noktada birleşir: Modern insan, sadece ölüme değil, ölüm fikrine de katlanamıyor. Bu yüzden onu teknikleştiriyor, biçimsizleştiriyor, sayıya, rapora, “gerekli tedbirlere” çeviriyor. Ölen kişi olmaktan çok, ölenin varlığına tanık olmak rahatsız ediyor bizi. Ve belki de bu yüzden, artık sadece bireysel ölüm değil, kitlesel ölüm de aynı kayıtsızlıkla geçiyor gözümüzün önünden. Savaşlarda, sınır hatlarında, hastane bodrumlarında ölen insanlar artık “sayı” oldular. Onların adları yok, yüzleri yok, hikâyeleri hiç yok. Sadece rakamlar var. Ve biz bu rakamlara bakıp bir şey hissetmemeyi normalleştiriyoruz.
Ölüm bu tarihsel süreç içerisinde nasıl yalnızlaştı? Ve ne şekilde görünmezleşti? Ve nihayetinde nasıl sıradanlaştı?
Norbert Elias’ın uyarısı açık ve ürperticidir: “Modern insan sadece ölürken değil, ölümü düşünürken de yalnızdır.”Çünkü ölüm, artık yalnızca bir son değil, bir utançtır. Bir başarısızlık. Tıbbın çözemediği, teknolojinin kontrol edemediği o son “boşluk” noktası. Ve insan, bu boşlukla baş edemeyince, onu görünmez kılmayı tercih etti.
Bir zamanlar ölüm evin içindeydi. Yaşlılar torunlarına hikâyeler anlatır, ölüm yaklaştığında çevresi dolup taşardı. Yas bir kamusal duyguydu. Ölüm bir konuşma, bir vedalaşma, bir teslimiyetti. Şimdi ise ölüm sessiz bir protokole dönüştü. Bir odadan diğerine alınırken, aslında hayattan uzaklaştırılıyoruz. Makinelerin vızıltısı, doktorların nötr cümleleri ve steril kokular içinde, ölüm sadece “bir işlem” olarak yaşanıyor.
Elias’a göre bu dönüşüm, bireyin değil toplumun seçimidir. Çünkü artık kolektif duygular da birer yük. Modernlik, yalnızca hız ve verimlilik değil; aynı zamanda duygusuzluk demektir. Yasın açık ifadesi ayıptır. Ölüm hakkında konuşmak ayıptır. Ölenin yanında uzun süre kalmak bile uygunsuz sayılır. Çünkü ölüm bulaşıcıdır; hatırlatır: “Sen de öleceksin.”
İşte bu yüzden Elias, modern insanın ölüme dair temel stratejisini “uzaklaştırmak” olarak tanımlar. Ölüme mesafe almak. Onu teknik bir dille kuşatmak. “Solunum yetmezliği” demek, “arızalı organlar” demek. Oysa asıl olan, belki de söyleyemediklerimizdir: Korktuğumuz, kaçtığımız, elimizden hiçbir şey gelmeyen anlar.
Elias’ın metni, teorik olduğu kadar kişiseldir de aslında. Ölmeye yaklaşan birinin gözünden, çevresinin yavaş yavaş uzaklaştığını anlatır. Dostlar, çocuklar, sağlık personeli… Herkes bir süre sonra yok olur. Çünkü modern insan, ölmekte olanın karşısında donakalır. Ne diyeceğini bilemez. Onu “iyileştiremeyecekse”, yanına da gitmez. Bu da bir tür temizlik: duygunun, hatıranın ve insanî zaafın temizliği. Ölüm artık bir “hikâye” olmaktan çıktı. Tıbbi formlarda, grafiklerde, istatistiklerde kaydedilen bir olay… Ne anlatılır, ne hatırlanır, ne yas tutulur. Ve belki de bu yüzden artık ölüme dair hiçbir şey anlatılmıyor; çünkü hikâyesi olmayan bir şey haline geldi ölüm.
Dino Buzzati’nin Yedinci Kat öyküsü, ilk bakışta sıradan bir hasta hikâyesi gibi görünür: Giovanni Corte adındaki bir adam, basit bir hastalıkla bir sanatoryuma yatırılır. Başlangıçta her şey yolundadır, Corte yedinci kattadır — bu kat, “hafif hastalıkların” katıdır. Ancak gün geçtikçe bazı idari gerekçelerle bir alt kata, sonra bir alt kata daha indirilir. Her iniş, daha kötü bir........
© Serbestiyet
