“Medyanın yüzde 70’inin genel yayın yönetmeni olarak devlet ve iktidar” bahsi
Nisan 2013’te Türk basınının ‘işletim sistemi’ ve ‘temel çalışma prensipleri’nden habersiz birine ülkenin en büyük meselesi hakkında o günlerde gazetelerde televizyonlarda yer alan birörnek haberleri gösterseydiniz, ardından bu şahsa “ama mesela iki yıl sonra bunun tam tersiyle karşılaşabilirsin ve bu mesela 10 yıl sürebilir ve sonra yine Nisan 2013 günlerine dönülebilir” deseydiniz, muhatabınız büyük bir ihtimalle size inanmayacaktı. Çünkü Çözüm Süreci ilan edileli henüz dört-beş ay olmuş, gazeteler ve televizyonlar coşmuştu: Ülkenin bir numaralı sorunu olan Kürt meselesi bu yolla çözülecek, Kürt barışı sayesinde her şey çok güzel olacaktı.
Yazılıp çizilenlere bakıp da iki yıl sonra oradan ‘savaşçı’ bir medyaya dönmek imkânsız gibi görünüyordu. Bunun mümkün olduğunu anlayabilmek için Türk medyasının iktidar ve devlet karşısındaki pozisyonunu bilmek gerekiyordu.
Türkiye’nin iki uzun iktidar döneminde (askeri vesayet ve AK Parti) kabaca yüzde 70’i iktidar tarafından denetlenen bir medya evreni yaratılmıştı. Medyanın editoryal çizgisi bu iki dönemde de devlet tarafından belirleniyordu, yani aslında gazetelerin, televizyonların gerçek genel yayın yönetmeni iktidarlardı. Tabii spor, magazin, üçüncü sayfa haberleri gibi alanlardan değil büyük siyasi meseleler alanından söz ediyoruz. Ve tabii “GYY olarak devlet ve iktidar” bahsi en iyi Türkiye’nin Kürt sorununa bakarak anlaşılabilirdi.
Bu pencereden bakınca 2013 Nisan’ındaki gazeteciliğin iki yıl sonra tam tersine evrilebilmesi de, bunun 10 yıl kadar sürmesinden sonra yeniden Nisan 2013 çizgisine dönülmesi de anlaşılabilir hale geliyor. Ben böyle bakanlardan olduğum için Nisan 2013’te, yani çözüm heyecanının zirvede olduğu günlerde “Başbakan yarın ‘kestik’ dese” (Taraf, 8 Nisan 2013) başlıklı bir yazı yazabilmiştim…
O yazının girişinden birkaç paragraf aktarmadan önce yazıda geçen ‘paralel merkez medya’yı o zamanlar hangi çerçevede kullandığımı kısaca anlatmalıyım…
Malum, kabaca AK Parti’nin ilk on yılında ‘merkez medya’ denince önceki dönemin büyük medya imparatorlukları anlaşılıyordu. Erdoğan zaman içinde bunları ortadan kaldırdı ve yüzde 70’inin kendisini desteklediği yeni bir medya evreni inşa etti. Ben, ‘merkez medya’ deyince hâlâ eski imparatorlukların anlaşıldığı 2013’te giderek palazlanan iktidar destekçisi yeni medya ağı için ‘paralel merkez medya’ diye bir kavram öne sürmüştüm. Bu ayrım o günlerin medya dünyasını iyi tarif ediyordu ama sonraki malum gelişmelerin ardından haliyle anlamsızlaştı.
Evet, 8 Nisan 2013’te “Başbakan yarın ‘kestik’ dese” başlıklı yazının girişinde şöyle demiştim:
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yarın hiçbir gerekçe göstermeden çözüm sürecini gündemden kaldırdıklarını ilan etse, ‘kestik’ dese, gazeteler ne yaparlar? Nasıl bir tavır alırlar?
“(…)
“Benim bu soruya cevabım şöyle: Bugün söylenenler, savunulanlar........© Serbestiyet
