menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İslamcı Kürtlerin dönüşümü üzerine

41 2
19.04.2025

Bugüne kadar Kürt meselesi PKK ve legal Kürt partileri aracılığıyla yürütülüyor iken, yeni durumda sürece yeni aktörler dahil olmaya başladı. PKK ve Kürt partileri seküler ve genelde sosyalist-Marxist ideolojiye sahip iken, yeni aktörler ilk başlarda öyle gözükmüyorken, ilerleyen süreçte biraz mahcup biraz meydan okuyucu tavırla kendileri de milliyetçi-seküler menzilde karar kılma noktasına gelmiş bulunuyorlar.

Son yıllara kadar Kürt kökenli İslamcılar, Kürt sorunu içinde aktif bir tutum veya tavra sahip değillerdi. Özellikle 2016’dan sonra temel bir kırılma yaşandı. 15 Temmuz darbesinin kamunun bilgisine açık olmayan ajandadaki kayıtlı iki sebebinden biri Kürt meselesidir, zira artık Kürtler içeriği pek belirgin olmasa da bir “statü” talebinde bulunmaya başladılar, Suriye’nin kuzeyinde ise Amerika desteğinde fiili özerk bir bölgeyi –ülke coğrafyasının 1-3’ü- kontrol altına alma imkanına sahip oldular.

Bütün bunlar olurken kademeli olarak İslamcılar, bir yandan Kürt kimliklerini daha yoğun hissetmeye ve dile getirmeye, diğer yandan milliyetçi bir çizgiye doğru evrilmeye başladılar. 2016’da benimsenen resmi “milli ve yerli” söylemin Kürtlerin kahir ekseriyetinde bir aksülamele yol açması mukadderdi. Eğer ülkenin vurgusu Türk damgalı millilik ve yerlilik ise, “Kürt damgalı milli ve yerli” bir kimliğin Kürtler arasında yankı bulması tabiiydi. Kürt hareketinin özü, diğer etnik gruplar “Türk kimliği”ni benimsiyorken, Kürtlerin bunu reddetmesi değil miydi? Rahmetli Necmettin Erbakan’ın ceza aldığı Bingöl konuşmasında dediği gibi “Sen ne mutlu Türk’üm” dersen, Kürt de “Ne mutlu Kürdüm diyecek.”

Kısaca “milli ve yerli” vurguda ana tema “Türklük ve Türk milliyetçiliği” olunca, mukabil bir tepki göstererek dindar/İslamcı Kürtler de Kürt milliyetçiliğine yönelme yolunu tuttular.

Elbette sürecin maliyetini tamamen Kürt İslamcılara yüklemek haksızlık olur, Türk veya başka kökenden İslamcılar da sürecin bu noktaya gelmesinde etkili oldular. Bu en kalabalık İslamcılar (Türk, Boşnak, Arnavut, Çerkez, Çeçen, Arap vs.)

1. Türk milliyetçiliğiyle derinlemesine ve paradigma (kelami ve fıkhi) zemininde yüzleşmediler,

2. Söylemde “ümmetçi ve İslamcı” olduklarını iddia ettikleri halde, hitapları kazıldığında altında Türk milliyetçiliği çıkar; Necip Fazıl, İsmet Özel, Kadir Mısıroğlu vd.’nin beslediği zihinden milliyetçilikten, hatta ırkçılıktan başka şey çıkmaz.

3. Osmanlı hayranlığı ve Osmanlıcılık, Türk milliyetçiliğine kolayca dönüşebiliyor. Abdulhamid İslamcılığı, kolayca Türk/Türkiye merkezli yarı resmi bir ideolojiye dönüşebiliyor.

4. Normal eleştiri haddini aşmış Vehhabi-Selefi karşıtlığı ile Şii karşıtlığı Türkiyeli İslamcıların söyleminin merkezinde ise, bu kesimlerin eninde sonunda Türk milliyetçiliğine savrulmamaları mümkün değildi; bir de buna İslamcı fikriyatın üç ismine (Seyyid Kutup, Ebu’l A’la Mevdudi ve Ali Şeriati) karşı geliştirilen millici/üsttenci söylemi (Canım, bu zatlar Mısır, Hindistan, İran şartlarında yazıp çizmişler, bize verebilecekleri şey yok. Bu arkaplan, neden 2016’dan sonra AK Parti-MHP ittifakının kolayca oluştuğu hakkında bize bir fikir verebilir.

Buna rağmen Türk ve diğer etnik kökenden İslamcıların tümü bu kripto ırkçılıktan veya İslamcılık zırhına bürünmüş Türk milliyetçilikten uzak durmaya dikkat ettiler.

Müslümanların veya İslamcıların “Kürt sorununa bigane kaldıkları” iddiasına gelince, bunun kritik edilmeye ihtiyacı var.

PKK’nın başlattığı silahlı mücadeleye samimi İslamcıların destek vermesi beklenemezdi. Bir kavmin hakkını illa da şiddet ve terörle savunması gerekmez. PKK Marxist-Baasçı, ateist kadronun yönettiği bir hareket.

İslamcılar da Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ağır baskılar altında yaşıyorlardı. İlk legal Kürt siyasi parti (HEP) 1990’de kuruldu, bu Kürt hareketinin kanuni çerçevede yürütülmesine karar verildiği anlamına........

© Serbestiyet