menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şiirin ve savaşın ülkesi: İran

24 1
16.06.2025

İsrail’in İran’a saldırılarını içeren görüntüler akmaya başladığında, Abbas Kiyarüstemi’yle yapılan söyleşilerden oluşan Bitmeyen Sinema’yı (Agora Kitaplığı) okuyordum, büyük bir keyifle. Daha önce Alfa yayınlarından çıkan Abbas Kiyarüstemi ile Söyleşiler kitabını okumuş ve üzerine yazmıştım (23 Temmuz 2023, Serbestiyet) ama nedense Bitmeyen Sinema’daki zevki bir türlü alamamıştım. Diyebilirim ki Kiyarüstemi’yi bu kitapla gerçek anlamda tanıdım. Oldukça şiirsel bir kitaptı bu ve yalnızca Kiyarüstemi’yi değil aynı zamanda İran’ın ruhunu hissettiren, bilinmez yanlarını görmemizi sağlayan bir içeriğe sahipti ama sonra yine savaş çıkageldi! Zihnimde bu iki tezat kavram iç içe dönüp durmaya başladı. Şiir ve savaş, nasıl bu kadar iç içe olabiliyordu, nasıl bu kadar aynı halkın iki farklı kaderini açıklıyordu?

Aklıma, Ruth Benedict’in Japonlara dair yaptığı ünlü çalışması Krizantem ve Kılıç (İş Bankası Yayınları) geldi. Amerika Savunma Bakanlığı, II. Dünya Savaşı sırasında Japonların tahmin edilemezliği nedeniyle dönemin önde gelen antropoloğu Ruth Benedict ile anlaşır. Benedict’in görevi bu “anlaşılmaz”, “tuhaf” ve “garip” insanların kültürünü çalışarak, anlaşılır ve tahmin edilebilir hale getirmektir. Bu insanlar, nasıl bu kadar gözü kara bir biçimde ölüme koşabilmekte, kamikaze uçuşlarıyla intihar dalışları yapıp hayatlarına son verebilmektedirler? Bir Amerikalının asla anlayamayacağı bir bağlılıkla, nasıl olup da ülkeleri için kendilerini bu kadar kolay feda edebilmektedirler? Temel soru budur.

Benedict, görevi -biraz da zorunlu olarak- kabul eder etmesine fakat koşullar gerçek anlamda antropolojik bir çalışma için uygun değildir. Kültür, ancak onu yaşayan insanların hayatlarına dahil olarak, gündelik gerilimlerine, acı ve sevinçlerine ortak bir yerden çalışılabilmektedir. Basitçe, bir antropolog Japon kültürünü çalışacaksa Japonya’ya gitmelidir. Oysa, o koşullarda pek tabii ki bu mümkün değildir. Bunun üzerine, “uzaktan kültür” de denilen bir yöntemle çalışır, Benedict. Bulabildiği bütün Japon filmlerini izler, romanlarını okur, tarih kitaplarına başvurur. Bir de Amerika’ya evvelce göç etmiş Japonlarla derinlemesine görüşmeler yaparak, salt kâğıt üzerinde kalmamış olur; Japonya’yı hiç görmeden Japonya’yı gösterir! Sonuçta ortaya, tartışmalı yanları olsa da oldukça etkili olmuş bir eser çıkarır: Krizantem ve kılıç (İş Bankası Yayınları).

Buna göre Japon kültürü, zıtlıkların uyumudur. İnsanlar hem büyük bir estet, kırılgan ve naif hem de büyük birer savaşçı, gözü kara fedailere benzer. Kitabın açılış sayfalarında söyle yazar Benedict: “hem saldırgan hem saldırgan olmayan hem militarist hem estetik hem küstah hem nazik hem katı hem uyumlu hem itaatkâr hem de ezilmekten nefret eden hem sadık hem hain hem cesur hem de çekingen hem muhafazakâr hem de yeni........

© Serbestiyet