Gerçeğin kendisinde miyiz, pazarlanan gerçeklerde mi?
“İnsanlar, kendi zihinlerinde yarattıkları hapishanelerin tutsaklarıdır” demiş bir tanesi, ki haksız da değil aslında! Hepimizin bu kadar korktuğu, korkutulduğu bir siyasi iklimde, sokak röportajları veren vatandaşlara yönelik soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar, sosyal medyadaki siyasi eleştirilere yönelik adli işlemler, ekonomik kararları ve politik hayatı eleştiri konusu yapan işadamlarına yönelik baskılar, yolsuzluk dosyalarıyla gündemde olan muhalif gazetecilerin geçirdiği soruşturmalar ve çok daha fazlası, hep buna dair, o hapishanelerin hiç durmayan inşaatına dair…
Peki, o inşaatları tek başımıza mı yapıyoruz?
Aslında, birilerinin sessiz sedasız demirini ve çimentosunu taşıdığı, ama kendi kendimize inşa ettiğimizi sandığımız ya da bu şekilde düşünmemiz istenen, garip bir mahkumiyet bizimkisi… Bu mahkumiyetin prangalarını güçlendirense; bile isteye servis edilen haberler, her an başımıza gelmesi muhtemel kazaları hatırlatanlar, demokrasiye olan inancı azaltan uygulamaları teşvik eden söylemler, parlamenter demokrasiyi her geçen gün daha da derine gömenler, gömenleri omuzlayanlar…
Şimdi gelelim, o inşaatların toplum mühendislerine…
Algı operasyonları üzerinden çıkılan kaçak katların sahiplerine…
Haberleri illa ki takip etmişsinizdir ama, beraber konuşalım bu defa…
“Bir güvenlik bürokratı........
© sendika.org
