menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Heykele düşen yaprak

8 6
10.10.2025

“Türkiye siyaseti yeniden şekillenirken sosyalist strateji” dosyasındaki diğer yazılara ulaşmak için tıklayınız!

“Eleştiri silahı, silahların eleştirisinin yerini kuşkusuz alamaz; maddi güç ancak maddi güçle yenilebilir; ama teori de yığınları sarar sarmaz maddi bir güç durumuna gelir.”

Marx

Tarihin topluma devlet dersinde sorduğu sorulardan ikincisi nasıl yapmalı sorusu. Ondan önce ne yapmalı sorusu geliyor. Buna egemen sınıfların verdiği cevabı biliyoruz. Üretim ilişkilerini organize eden, sermaye birikiminin sürekliliğini garanti altına alan, emeğin ürettiği serveti emekçilerden koruyan devleti inşa etmek. Devlet ve devrime giden yol buradan başlıyor.

Bir gün bir şehrin alanında
Bir mermer yığınının gözlerine
Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
Hüzünlensin yaşayanlar o zaman
Sırası değil hüznün daha

Edip Cansever’in ‘Ölü mü denir şimdi onlara?’ şiirinde çok güzel bir devrim tasviri var. Şehir ele geçirilmiş, meydan düzenlenmiş, Mahir’in heykeli meydana dikilmiş, yanı başına dikilen ve yılda 70-80 santim büyüyen çınar ağacı heykelin boyunu geçene kadar yeni bir kuşak yetişmiş. O gün geldiğinde bu dizeleri o heykelin üzerine kazımalı.

Hüznü bir yana bırakıp ‘yolun neresindeyiz?’ sorusuna dönelim. Hem uzağında hem yakınındayız o günün. Çünkü çoğu zaman bir tekrar gibi gelen devrimci çabalar, çabanın basmakalıplığından değil, devletin ya da adıyla söylersek örgütlü sermayenin bizi yük hayvanı gibi sürüklediği dönme dolabın çizdiği sarmal dairelerdeki ayak izlerimizden.

Sermaye birikiminin döngülerini incelerken emperyalizm faktörünü dâhil ettiğimizde iş çatallanır, cari açıkların ve krizlerin eşlik ettiği, inşası yaklaşık 200 yıl önceye kadar giden modern devleti görürüz. Osmanlı coğrafyasına kapitalist ilişkilerin tepeden girmesinin miladı Büyük Britanya İmparatorluğu-Osmanlı İmparatorluğu 1838 Baltalimanı Anlaşması yarı-sömürge bir ekonomi kurar. O zamandan bu yana yukarıdan aşağı örgütlenen yönetimin emperyalizmle kayda geçen tek çelişkisi görece siyasi bağımsızlığı koruma çabalarıdır.

Türkiye’de servet birikiminin geldiği noktada emperyalist sermaye odanın ortasındaki fildir. Yarı-sömürgeleşmeyle yer tutmaya başlayan bu birikim zikzaklara rağmen gelişmeye devam eder ve yeni-sömürgeleşmeyle ekonomiyi kaplayan niteliğe erişir. Oda büyürse fil de büyümekte, daha önce doldurmadığı sektörleri, boşlukları da doldurmaktadır. Bu boşluklarda geçmişten günümüze ekonomide tuttuğu yer azalsa da hatta hepsi şirketleşse de oligarşi kümesinin küçük ortakları kapitalizm devam ettikçe tarihe karışmayacak. Hepsini holding parantezinde eşitlemek Türkiye’de egemen elit içindeki çelişkileri anlamayı zorlaştırıyor.

Yani karşımızda emperyalist sömürü ağı içerisinde kavşak bir ülkede belli sektörleri geliştirilmiş, diğer sektörleri güdük bırakılmış lojistik bir üs, ikincil önemde bir pazar ve bir rant dağıtma mekanizması olarak örgütlenmiş sermayenin devleti var. Bu ebed müddet gibi tarif edilir ancak iç ve dış çelişkili süreçlerin göbeğinde bitmeyen bir inşa sürer gider. Emperyalist blok içi çelişkiler, bloğa dâhil olma çabaları ve buna karşı dirençler; ABD, İngiltere, AB (özellikle de Almanya) ve emperyal hedefler kovalayan Çin ve Rusya. Hepsi Türkiye kapitalizmindeki servet dağılımında tuttukları yer nispetinde devletin restorasyonunda karşılığını bulur, çelişkilerini yaratır.

Örneğin bir önceki kuşak ‘monşer’ diplomatlardan Selim Kuneralp yeni Dışişleri Bakanlığı binası........

© sendika.org