menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Zeytinlikler, ormanlar can çekişiyor: Maden hırsı, ağaç kıyımı ve eko-toplumsal direniş

12 0
24.07.2025

Fransız çiftçi, aktivist ve politikacı José Bové’nin adı, küresel kapitalizmin dayattığı neoliberal tarım politikalarına karşı verdiği destansı mücadeleyle özdeşleşmiştir. McDonald’s inşaatlarını yıkmaktan GDO’lu tarlalara doğrudan müdahalelere kadar, Bové’nin eylemleri kapitalizme karşı pratik bir duruş sergiler. Ancak bu mücadelenin teorik altyapısını güçlendiren ve ekolojik bir toplumsal değişimi savunan bir başka önemli isim daha var: Murray Bookchin. Toplumsal ekoloji felsefesinin kurucusu Bookchin, ekolojik krizin kökeninde sadece kapitalizmin değil, aynı zamanda hiyerarşik ve tahakkümcü toplumsal yapıların yattığını öne sürer.

Peki, Bové’nin pratik direnişiyle Bookchin’in teorik derinliğini birleştirdiğimizde, Türkiye’de yıllardır gündemden düşmeyen “Zeytin Yasası” tartışmalarını ve son dönemde kamuoyunun vicdanını yaralayan Şırnak’taki ağaç kesimlerini nasıl okumalıyız? Bu olaylar, aslında küresel kapitalizmin ve yerleşik tahakküm mekanizmalarının doğaya nasıl sızdığının, yerel yaşamları nasıl yok ettiğinin çarpıcı birer örneği.

Türkiye’nin dört bir yanında, asırlık zeytinlik alanları, termik santral, rüzgar enerji santrali (RES) veya maden arama ve işletme projeleri adı altında sürekli bir tehdit altında. Özellikle zeytinliklerin maden sahalarına açılma girişimleri, bu ülkenin ekolojik ve kültürel dokusuna vurulan en ağır darbelerden biri. Bu durum, yalnızca zeytinliklerle sınırlı değil; Şırnak’ta yaşanan orman kıyımı da benzer bir zihniyetin ürünü. Burada kesilen her ağaç, sadece bir bitki değil, aynı zamanda bölgenin biyoçeşitliliğinin, iklim dengesinin ve yerel halkın geçim kaynaklarının önemli bir parçası.

Bové’ye göre kapitalizm, toprağı ve doğal kaynakları bir kâr alanına dönüştürür; madencilik ve orman kesimi bu zihniyetin en saf ve en acımasız halidir. Bookchin ise bu durumu “doğa üzerindeki tahakkümün” bir tezahürü olarak görür. İnsan toplumu içinde biriken hiyerarşik yapılar ve tahakküm ilişkileri, doğaya da aynı şekilde yansır. Kâr hırsı uğruna zeytin ağaçlarını kesmek, toprağı zehirlemek, su kaynaklarını kurutmak ve ormanları yok etmek, ekolojik bir felakete davetiye çıkarmaktır. Bu, Bookchin’in vurguladığı gibi, doğayı sadece bir “kaynak” olarak gören ve ona hükmetmeye çalışan antroposentrik bir bakış açısının sonucudur.

Türkiye’deki zeytincilik büyük oranda aile çiftçiliğine dayanır. Benzer şekilde, Şırnak gibi........

© sendika.org