menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Marx ile kavramsal temizliğe giriş: Komün-komünitarizm

12 0
06.08.2025

Bir önceki “A. Öcalan’ın Marx’ı ya da gerçek Marx” yazımdan sonra, gelen önerilerle beraber komün ve liberter belediyecilik üzerine kaldığım yerden devam etmek istedim. Ancak diğer öneri ise “daha kısa yazmam” üzerineydi. İlkini gerçekleştirirken ikincisini yapmak bir hayli zor. Ancak mevcut tartışmalarla sınırlandırarak genel bir komün tarihi değil ama en azından bir fikir, genel liberter belediyecilik anlayışı değil ama sınırlı bir giriş yapabileceğimi düşünüyorum.

Plehanov Marx’ın 25. ölüm yıldönümde şöyle diyordu:

Marx’a yönelik sözde eleştiri, Marksizm’e özgü kusurları değil, onu eleştirenlere özgü Marksizm’i anlayamama kusurlarını ortaya koymuştur.

İnsanlık tarihinde uzun yıllar hakim olan görüşler bir daha tarih sahnesine çıkmayacak biçimde çürütüldüğüne pek çok defa şahit olduk. Bazen de on yılları bulan tartışmalar yeni keşiflerle son buldu. Marksizm de bundan muaf değildir şüphesiz. Marx da kendisinden önceki iktisat, felsefe vb. alanlarda tartışma yürütürken bilimselliğe tabi olmak zorunda kalmıştır. Bu tartışmalara bakıp sanki bir eleştiri biçimiymiş gibi Marx “İngiliz iktisadı, Fransa sosyalizmi, Alman felsefesinden faydalanmıştır” deniliyor. İktisat, felsefe vb. alanlarda Marx ekonomi-politik eleştirisini gerçekleştirirken mevcut burjuva ve küçük burjuva anlatının -mesela adil paylaşım, mesela değer, mesela emek, mesela eşitlik, üretim-tüketim vb.- önce tarihsel ve eleştirel analizini gerçekleştirmiş, bunun gerçek hayattaki karşılığını sınamış, sonra da bu gerçeklikle karşılaştırdığı anlatıyı tüm ilişkileriyle, iç ve dış çelişkileriyle, bağımlılıkları ve bağlarıyla bilimsel ve eleştirel olarak tekrar kurmuştur.

Eğer bir sistem analizi yapılmak için devlet anlatısı gerçekleşecekse mesela ister “soğuk kanlı katil bir Leviathan” tarif edin, isterseniz otoriterlik anlatısı gerçekleştirin, isterseniz Harari gibi çok orijinal(!) “ekolojik seri katil” deyin, (belki de bu ekolojik seri katil, yarın aynı kalıpla tekrar edildiğinde bu konuya dönebiliriz yeniden) Marx tam burada somut gerçeklikten –her ne kadar betimleyici ve süslü olsa da- giderek uzaklaşıldığını söyler.

Somut, birçok belirlenimin sentezi, dolayısıyla da çeşitliliğin birliği olduğu için somuttur. Bunun içindir ki, somut, gerçeklikte ve dolayısıyla da sezi ve tasarım için çıkış noktası olmakla birlikte, düşüncede, o, çıkış noktası olarak değil, sonuç olarak, toplulaşma olarak ortaya çıkar. Birinci yöntemde, tasarımın bütünlüğü soyut bir belirlenime ulaşmak için kaybolur; ikincide, soyut belirlenimler, somutun düşünce yoluyla yeniden-üretimine götürür. Bunun içindir ki, soyuttan somuta çıkma yöntemi, düşüncenin somutu özümsemesinin, onu zihinde somut olarak yeniden-üretmesinin tek yoludur.[1]

Komün tartışmaları sırasında gerçekleştirilen benzer bir süreç yaşadık. Komün’ün kelime kökenine gidip oradan bir ikilik çıkartılmaya çalışırken yaşanan kavram karmaşası yüzünden çözülmesi gereken sorunlar yumağı ortaya çıktı. Engels Kapital’in ikinci cildinde Marx için şöyle diyordu: “Onların çözüm gördüğü yerlerde, Marx yalnızca bir sorun görüyordu.”

Bu anlamıyla uzunca bir süredir burjuva toplumunun karşısına topluluk olarak çıkmak pek popülerdir. Buna yardımlaşma biçimleri, ekolojik küçük burjuva komünleri, komünalizm anlatıları da dahildir. Bu topluluk ve komünalizm anlatıları, dip tarih ve tarih anlatılarıyla birleşince muazzam bir idealizm, sübjektivizm, öznelcilik, pragmatizm çarpıtma ve tutarsızlıkla sergileniyor.

Neoliberal kapitalist post-modern anlatım, tarihi; nesnesiz, öznesiz, kuramsız, bilimsiz, üretimsiz bir “anlatı” haline getirmesiyle beraber, açıklama yerine anlatıyı, kuram yerine kurguyu, nesnellik yerine öznelci yorumsamacılığı geçirdi.

Yine pek popüler olan kelime köküne inip, dip tarih anlatısyla komünalite-cemaat-komün formülasyonları, komünalizm-komünitarizm (cemaatçilik) ile topluluk biçimleri tarif edildi.

Bu kelimelerin community’nin komün olarak çevrilmesindeki yanlışlığı ve tarihselliği için Doğan Göçmen’in “Toplumsal mücadeleler ve komün-devlet çelişkisi ve toplumsal kurtuluş mücadeleleri” [2] yazısına bakmak faydalı olacaktır. Ben burada Marx bu kavramı nasıl kullanmış onunla ilgileneceğim.

Bir kabul olarak insan, bugün olduğu gibi geçmişte de içinde bulunan koşullara doğar. Kendisini toplumdan soyutlaması gerçekleşmemiş insan için bu koşullar aynı zamanda içinde bulunduğu topluluğun üretim-tüketim ve mülkiyet ilişkilerini de kapsar. Maddi geçim araçlarını üretmek zorunda olan derleyici-göçebe toplumlar için (her toplum maddi geçim araçlarını üretmek zorundadır) ilk mülkiyet doğal toplumsal mülkiyet olarak geçici bir biçimde açığa çıkar. Yine de derleyici-avcı göçebe topluluklarında doğan insan Marx’ın da belirttiği gibi kan, dil, gelenekler vb. bakımından da topluluğun içine doğar. Maddi üretim güçleri haliyle toplumsal üretim ilişkileriyle iç içedir. Maddi zorunluluk, akrabalık ilişkilerin kendisini de üretim ilişkileri olarak şekillendirmiştir. Bu toplumun belirleyici özelliği dil, kan, gelenek değil komün oluşudur.

Demokratik Modernite yazarlarında da görüleceği gibi, komün-devlet ikiliği yaratılmak istenirken, Komünitarizmde (cemaatçilik) görüleceği gibi komünite = cemaat = komünler tarzında eşitlik kurulmaktadır. Avrupa’da sınıf hareketini terk edenler de toplumun karşısına “komünitarizm”/“topluluk-cemaat” ile çıkmaya çalışarak mevcut çelişkilerin topluluklar ile çözüleceğini iddia eder.

Bu tarz soyutlamaların nasıl yapılmaması gerektiğini, aynı yöntemi kullanarak göstermeye çalışacağım; çok sık yapıldığı gibi, ben de eğer kelime köklerine inecek biçimde “komün” kavramını Marx’ın kullandığı biçimiyle incelemeye başlarsam, “Gemeinwesen” kelimesiyle karşı karşıya gelirim. Gemein, “ortak”; Wesen ise “varlık” veya “öz” olarak çevrilebilir. “Naturwüchsigen Gemeinwesen” ise “doğal komünal toplum” olarak çevrilir. Buradaki “Gemeinwesen”, toplumsal ortak özü, ortak sistemi işaret eder; insan türünün kendisini doğrudan gerçekleştirdiği, ortaklaşa üretip doğrudan tükettiği bir doğal komünal toplumdur.

Buradan, Engels’in Bebel’e yollamış olduğu bir mektubu örnek gösterirsem eğer: “Biz devlet kelimesinin yerine her yerde (Gemeinwesen) gibi, Fransızca komünün karşılığı olan mükemmel bir eski Alman kelimesinin kullanılmasını teklif etmekteyiz.” [3]

Aynı zamanda geleceğin toplumu olarak da “Gemeinwesen” ile komünist toplumun kendisini gerçekleştireceği alan başlatılmış olur. Toplumsal bir varlık olan bireyin kendini doğrudan gerçekleştirebildiği, içinde bulunduğu çelişkileri çözebildiği, yani “İnsan ile doğa ve insan ile insan arasındaki çatışmanın gerçek anlamda çözülmesi, özgürlük ile zorunluluk, birey ile tür arasındaki çatışmanın gerçek çözümüdür.” Bu doğal komünal toplum ile gelecek toplumun komünalliği arasında bir paralellik olduğu aşikârdır. Ama bu bir geriye dönüş anlamında değil, mevcut durumdaki çelişkileri devrimci biçimde çözerek yapılacak bir sıçrayıştır.

Genelde diyalektiğin bu anlamda birbirine dönen dairesel bir çizgi olarak değil de, bir spiral olarak betimlenmesinin nedeni de bundandır.

En nihayetinde komün = klan, komün = kabile değildir. Gemeinwesen, kabile, klan, aile, topluluk-cemaat yapısının ötesine uzanır. Komünü klan ya da kabile biçimine doğru çözdüğümüzde bunun adı komün değil Gemeinschafttır, yani community-topluluktur. Bu bir cemaat-topluluk biçimidir. Kan, dil, geleneksel bağlar vb. biçimlerde elbirliği-yardımlaşmayı da içeren “kolektif kimlik”lerdir.[4] Hâliyle üretimden kopan bu anlatı, doğal Gemeinwesenin çözülüşünü getiren iç-dış çelişkileri ve ilişkileri de anlamlandıramayacağı biçimde “Kendi içinde zaman geçtikçe kastik bir yapı oluşur; şamanlar, aşiret reisleri oluşur; ardından devletler açığa çıkmıştır ve aslında çıkarları göz ardı edilen aşiret-klan üyeleri komünü oluşturmaktadır” dedirtir.

Oysa yukarıda anlattığım biçimde, komünün esas belirleyeni “Gemeinwesen”dir. “Üretimin........

© sendika.org