Silahlara veda…
Ancak başka bir yanardağın, kaynayan, köpüren bir yanardağın, gümbürtüsünü duyuracağı bir gün gelecek ve isteseniz de istemeseniz de, tüm bu sahte sofuları, kan dökme kültürünü yeryüzünden silip süpürecek. Ve ancak bu patlamanın yıkıntıları üzerinde tüm uluslar gerçek insanlık içinde bir araya gelecekler; bir tek ölümcül düşman tanıyacaklar: Kör, ölü doğa.
(Rosa Luxemburg, Martinik)[i]
Tek sıra halinde indiler merdivenlerden. Hızla dizildiler platformda Abdullah Öcalan görüntüsünün önünde. Son derece sade, somut ve kısa bir metin okudular. Sonra itinayla, dizdiler silahlarını. Devrilen silahları adeta saygıyla yeniden doğrulttular, bir halkın varlığının kabulünü sağlayan o silahları ateşe verdiler sonra. Yeniden tek sıra olup, mağaranın derinliklerine yürüdüler ve gözden kayboldular. Asker-gerilla olarak geldiler, sivil döndüler; devrimci geldiler devrimci gittiler.
Bese Hozat’ın bir “siyasal eylem” olarak tanımladığı, basın açıklaması ve silahların yakılması, en fazla yarım saat sürdü. Her anıyla, mekânın kendisiyle ve bizzat mekânın kullanım biçimiyle sembollerle yüklü bir ‘eylem’ örgütlenmişti. Geçen günlerde ‘eylemi’ izleyen gazeteciler hem bu semboller üzerine hem de bu eyleme tanıklığa gelenlerin duygu ve düşüncelerini aktaran bir dizi haber yaptılar. Keza eylemin baştan sona tüm görüntüleri de sosyal medyada yayımlandı. Barış ve Demokratik Toplum Grubu adıyla yaptıkları eylem hiç kuşkusuz, ölümlerin durması, acıların sağaltılması, öfkenin dinmesi, savaşın bitmesi için tarihsel bir öneme sahip. 11 Temmuz ve Casena Mağarası, Kürt özgürlük mücadelesinde yeni dönemin başlangıcına işaret eden önemli bir moment olarak tarihteki yerini aldı. 40 yıldır süren savaşın yarattığı onca acının ve yıkımın ardından 30’ların bu eylemi ve açıklamasının esas olarak barış vurgusu ile ele alınması da kuşkusuz kaçınılmaz. Eylemin ertesi günü Tayyip Erdoğan’ın barış adımlarını kendi iktidarını tahkime zemin olarak kullanmaya çalıştığı konuşmasının da bir kez daha gösterdiği, PKK’nin bu son eylemini de önceki açıklamalarını da savaşın bitmesiyle, hatta silah bırakmakla sınırlayarak ele alan yaklaşımlar, sürecin burjuva parlamentarizmine sıkışmasına neden olabilir. Ki burjuva parlamentarizmine sıkışmanın kendisi de savaşın her veçhesiyle son bulmasını ne kadar mümkün kılar tartışmalı. Bu nedenle süreci geçmişe yönelik değerlendirmelerin yanı sıra geleceğe yönelik politik projeksiyonla bir arada değerlendirmek gerekiyor. 1999 ve 2009’da sınıra gelerek silah bırakan PKK’liler kendilerini “Barış Grubu” olarak adlandırırken, Bese Hozat’ın Türkçesini okuduğu açıklamada 30’ların kendilerini “Barış ve Demokratik Toplum Grubu” olarak........
© sendika.org
