menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öcalan’ın mesajını beklerken

13 4
sunday

İmralı’dan yapılması planlanan ve taşıdığı mesaj itibariyle “tarihi” bir nitelik atfedilen çağrının öngörülen zamanlaması 15 Şubat yaklaştıkça ilgili çevrelerde beklenti yükselmeye başladı. Her iki taraftan da basına servis edilen içerikler, yine tarafların kendi tabanlarını hazırlamanın ve buna uygun bir siyasal konumlanışın zemini oluyor. Buna uygun olarak “silah bırakma” ve “terörsüz Türkiye” devletin temel argümanı olurken, Kürt hareketi ise bütün vurgularını “demokratik dönüşüm” ve “barış” söylemi üzerinden inşa ediyor. Ve yine tarafların bütün açıklamaları da herhangi bir varsayım ya da tahminler üzerinden değil İmralı’daki masanın somut bilgilerine dayanıyor.

Bilinir, “siyasetin kansız savaş, savaşın da kanlı siyaset” olduğu söylenir. Bu bakımdan şimdilerde yaşanan gelişmeler Kürt Hareketi ve devlet arasındaki savaşın yeni ve belki de son merhalesidir. Dolayısıyladır ki tarafların üzerinde ortaklaştıkları ya da anlaşabilecekleri politik hedefler yoktur ve olamazda. Bu evrede sonuçları belirleyecek olan savaşın ya da başka bir deyişle siyasetin doğası olan güç ilişkileridir. Çizilecek uzlaşının çerçevesi tarafların birbirini sınadığı 50 yıllık savaşın sonuçları ve gelecekteki olası ihtimallere göre şekillenecektir. Eğer süreç selamete ulaşır ve taraflar masayı devirmeden oturdukları sandalyeden kalkabilirse kazananı ve kaybedeni belirleyen yine bu güç ilişkileri olacaktır.

Devlet ve Kürt hareketi arasındaki savaş, oldukça ağır ve kanlı bir anaforun içerisinden geçiyorken nasıl oldu da işler bu noktaya geldi? Devlet ve Kürt hareketi arasındaki çelişkilerin çözümü hangi gerekçelerden ötürü yeniden İmralı’ya devredildi?

Bu sorulara bir yanıt aranacak olursa elbetteki ilk söylenmesi gereken başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerdir. İsrail-Filistin savaşı ile başlayan süreç, Hizbullah’ın önemli ölçüde güç yitimine uğratılması, yine İsrail saldırılarıyla İran’ın Suriye’deki varlığının geriletilmesi, Rusya’nın etkin bir aktör olarak zayıflaması ve tüm bunların sonucunda Suriye’de BAAS iktidarının devrilmesi.

Popüler bir tabirle söylenecek olursa Ortadoğu’da haritaların değiştirildiği bu dönemeçte sıranın İran ve Türkiye’ye doğru geleceği her kesim tarafından dillendiriliyor. Ve bu çelişkilerden doğacak boşluğu devlet dışı özneler arasından Kürt hareketinin herkesten önce dolduracağı aşikar. İşte tam da bu noktada mevcut iktidar, “devlet aklını” devreye sokarak bu gelişmenin önüne geçmek istemiştir. Son günlerde Türkiye’nin başta Irak olmak üzere bölge devletleriyle Kürt hareketine karşı bir ittifak arayışı da bundandır.

Yine anlaşılması gereken bir diğer nokta, son çözüm sürecinin sonlanmasının ardından 2015’ten bugüne süregelen on yıllık savaşın devlete kesin bir zafer kazandırmadığıdır. Açık ki Kürt hareketi “silahları ile toprağa gömülebilseydi” İmralı opsiyonu devreye........

© sendika.org