Kürt hareketindeki ideolojik ve politik kırılma
Başlarken: Yazı boyunca kullanılan Marksizm kavramı, Marx ile başlayan, Lenin ile yeni bir niteliğe kavuşan ve dünya devrimleriyle bugüne taşınan bütüncül yapıyı ifade etmektedir.
Kürt hareketi, son dönemde ortaya koyduğu yeni politik ve ideolojik yönelimle, yalnızca kendi toplumsal tabanını değil, Türkiye’nin emekçi sınıflarını, devrimci-demokratik güçlerini, ezilen halklarını ve daha geniş ölçekte Ortadoğu’nun politik geleceğini derinden etkileyecek bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu yönelim, bölgesel ölçekte bir ezilen ulus hareketinin stratejik bir paradigma değişimiyle sınırlı kalmamakta; ideolojik, politik ve pratik düzlemlerde etkiler yaratmaktadır.
Kürt hareketinin bu yeni evresi, tarihsel bağlamı, bölgesel dinamikleri ve uluslararası güç dengeleriyle birlikte ele alındığında, yalnızca Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı mücadelesiyle sınırlı kalmamakta; aynı zamanda Türkiye’deki sol-sosyalist hareketlerin, devrimci güçlerin ve Ortadoğu’daki diğer ezilen halkların politik öznelliklerini yeniden tanımlama ve konumlandırma zorunluluğunu dayatmaktadır.
Kürt hareketinin yeni yönelimini anlamak için kullanılabilecek en iyi yöntemlerden biri, sürecin politik olgu ve olasılıklarını ideolojik kodlarından ayrı ele almaktır. Elbette bu basit bir işlem değildir, zira bu iki unsur birbirini belirler. Ancak mevcut sürecin karmaşık ve iç içe geçmiş yapısı, kimi eksiklikleri göze alarak bu ayrımı yapmayı zorunlu kılmaktadır.
Çünkü politik olan, kadın özgürlükçü, seküler ve proleter damarıyla özgürlükçü-demokratik bir kuvvet olan Kürt hareketinin, önümüzdeki süreçte demokrasi ve özgürlükler mücadelesiyle ilişkili bir başlıktır. Bu başlık, Türkiye’deki emek ve demokrasi güçleriyle Kürt hareketinin birleşik mücadelesinde ortak dinamikler yakalamak, yeni olanaklar yaratmak ve Kürt ulusunun kolektif haklarını sonuna kadar savunmakla ilişkilidir. Açık ki, Kürt hareketinin yeni paradigmasında da bu yönde azımsanmayacak başlıklar mevcuttur.
İdeolojik olan ise daha başka bir evrene aittir. Bu evrende, sosyalizm deneyimlerinin eleştirileri, Marksizm’in ömrünü tükettiği iddiası, ulusların kendi kaderini tayin hakkının geçersizliği, sosyalist iktidar ve zor teorisinin reddi gibi bir dizi satır başı bulunmaktadır. Açık ki, Marksizm iddialı her kişi, örgüt ya da parti için, bu başlıkta Marksizm savunusu bir gerekliliktir. Çünkü bu eleştirilerin sahibi, Avrupa’nın ortasındaki sol liberal partiler ya da sistem içindeki solcular değil, Ortadoğu cehenneminin içinde kendisini yoktan var eden bir ezilen ulus hareketidir. Eleştiri yapan öznenin ciddiyeti ve ağırlığı, daha güçlü bir ideolojik mücadeleyi de koşullandırmaktadır.
Kürt hareketinin yeni ideolojik çerçevesi, iki temel belge etrafında şekillenmektedir: Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ve PKK’nin 12. Kongresi’ne hitaben kaleme aldığı politik rapor metni. Bu belgeler, hareketin yeni paradigmasının temel taşlarını oluşturmakta ve ideolojik dönüşümün ana hatlarını tanımlamaktadır.
Yeni paradigma, Abdullah Öcalan’ın daha önceki teorik külliyatının üzerinde yükselse de, mevcut politik ihtiyaçlar doğrultusunda vurguların tonu güçlendirilmiştir. Öcalan’ın yazılarında Marksizm’den ekolojik düşünceye, feminist teoriden anarşist felsefeye uzanan geniş bir entelektüel yelpaze hissedilmektedir. Bu dönüşüm, köklü bir teorik kırılmadan ziyade mevcut politik konjonktüre yanıt verme çabası olarak okunabilir. Özellikle silahlı mücadele yönteminin sonlandırılması ve PKK’nin feshedilmesi kararları, hareketin politik stratejisindeki en çarpıcı değişim olarak öne çıkmaktadır. Ne var ki, bu kararları salt politik bir manevra olarak değerlendirmek yetersizdir; zira bu adımlar, yeni bir ideolojik zeminin inşasına dayanmaktadır.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin son on yıllarda benimsediği yeni paradigma, yalnızca taktiksel ya da stratejik bir dönüşümü değil, aynı zamanda ideolojik bir kopuşu da içermektedir. Bu kopuşun en dikkat çekici boyutlarından biri, hareketin tarihsel olarak beslendiği Marksist geleneğe yönelik eleştirel mesafesidir. PKK Merkez Komitesi tarafından kaleme alınan kongre perspektif metinlerinde açıkça görülebileceği üzere, hareket bir yandan Marksist zeminde şekillenmiş geçmişini kabul ederken, diğer yandan Marksizm’in teorik bütünlüğünü sorgulayan ve onun sınıfsal ve toplumsal temel önermelerini reddeden bir söylem geliştirmektedir.
Şu ana kadar kamuoyuna sunulan metinlerin büyük bir kısmında dikkat çeken ortak bir çerçeve bulunmaktadır: Kürt hareketi, tarihsel sosyalizm deneyimlerinin çoğunu “reel sosyalizm” başlığı altında değerlendirmekte ve bu deneyimlerin özgürlük ile eşitlik gibi temel toplumsal sorunlara tatmin edici yanıtlar üretemediğini savunmaktadır. Bu eleştirel yaklaşım, özellikle Sovyetler Birliği başta olmak üzere dünya devrimlerinin “kapitalizmi soldan beslediğini” iddia etmektedir.
Ne var ki, bu tür bir ideolojik reddiye, yani sosyalizm deneyimlerinin bütününü dışlayıcı bir tutum, halkların lehine toplumsal ve sınıfsal çelişkileri çözmeyi amaçlayan bir yapı için ciddi riskler barındırmaktadır. Toplumsal mücadelelerin tarihsel birikimle ilerlediği dikkate alındığında, Marksizm’in ezilenler siyasetinde yarattığı teorik ve pratik miras görmezden gelinemez. Marksist gelenek, sadece bir ideoloji değil, aynı zamanda ezilenlerin örgütlenme biçimlerini, mücadele araçlarını ve tarihsel perspektifini şekillendirmiş bir mücadele okuludur.
Ekim Devrimi, Çin Devrimi, Arnavutluk, Küba ve diğer halk cumhuriyetlerinin deneyimleri; tüm eksikliklerine, çelişkilerine ve eleştiriye açık yönlerine rağmen, sosyalizm idealini sahiplenen herkesin üzerine düşünmesi ve dersler çıkarması gereken tarihsel örneklerdir. Bu deneyimlerin kurucu kadroları ve önderlikleri, halkların özneleşme süreçlerinde dönüştürücü roller oynamış, mücadeleyi farklı bağlamlarda iletmişlerdir.
Dolayısıyla, tüm bu tarihsel tecrübeleri yekpare biçimde “reel sosyalizm” eleştirisiyle dışlayan ve onlardan radikal biçimde kopmayı öneren bir yaklaşım, yeni bir toplum yaratma iddiasındaki politik özneyi önemli bir devrimci damardan —yani tarihsel deneyim, örgütsel birikim ve ideolojik netlikten— yoksun bırakabilir. Alternatif bir toplumsal sistem kurma hedefi olan her hareket, geçmişin başarıları kadar........
© sendika.org
