Bi dur artık!
Durmadı. Üç gündür Çeşme’deyim, rüzgar hiç durmadı. Evet Çeşme’nin rüzgarı meşhur. Çocukluğumun yazları Çeşme’nin rüzgarı sayesinde bunaltıcı değil. Ama bu öyle böyle değil. Öyle bir rüzgar değil. Neredeyse beni de uçuracak, alıp götürecek peşi sıra. O kadar şiddetli. Ama götüremiyor.
Götüremiyor çünkü yollar kapalı.
Gelişimizin hemen ardından kapanmış Çeşme İzmir yolu. Hayır rüzgar yüzünden değil. Yangın yüzünden kapanmış. Tüm Çeşme’yi köyleri ile birlikte kasıp kavuran yangın! Çeşme’yle yetinmeyip İzmir’e Ödemiş’e, Buca’ya doğru yürüyen yangın. Ülkem yanıyor. Seferihisar yandı. Alaçatı sörf okulları yandı. Ildırı yandı. En güzel gün batımlarının seyir noktası Ildırı. Erythrai zamanında yangını bilir miydi insanlar? Onu bilemem ama İzmir yangınlarıyla meşhur. Bizim evimizde de bir sofra hikayesiyle anlatılagelir İzmir yangınları. Yıllar önce bir aile sofrasında nasıldır kimse hatırlamaz konu yemeğin en lezzetli lokmasına gelmiş. “En lezzetli lokmayı en sona saklarım ben” demişiz birimiz. Kim demiş bilinmez. Ben demiş olabilirim bunu. Çünkü o güne kadar hep böyle yaptım, hep sona sakladım en lezzetli lokmayı. Ve anneannem başlamış anlatmaya: “Bense ilk başta yerim en lezzetli lokmayı. Tadına vara vara yerim. Zira yıllar önce o meşhur İzmir yangınında…”
Hani kaçarken trenlerde hiç yer kalmadığı için insanların trenlerin tepelerine tırmanarak kaçmaya çalıştığı o yangında… İnsanların her şeylerini kaybettikleri, geçmişin anılarının alevlerde yok olduğu, bir evrakın, bir fotoğrafın bile kalmadığı o meşhur İzmir yangını sofra saatine -nedense akşam yemeği diye düşünüyorum hep- denk gelmiş ve yemekleri tabaklarında bırakıp kaçmak zorunda kalmışlar. “O kaçış gününe kadar en lezzetli lokmamı ben de en sona saklardım” demişti anneannem. “Ama o sefer o en leziz........
© Şalom
