Hoşgörünün Sınırları
Dünyanın beşte birini etkileyen ve etkileri hala günümüz Batı uygarlığı üzerinde açıkça görülen İslam uygarlığı elbette ki hoşgörü esasına dayanır. Hz. Muhammed (sav) merhametli, affedici ve hoşgörülü olduğuiçin, sert, kaba ve katı yürekli olmadığı için dünyanın önemli bir kısmını ve mutaassıp kavimleri hidayete kavuşturabilmiştir. Allah elçisine hitaben şöyle buyuruyor: (فبما رَحْمَةٍ مِّنَ اللَّهِ لِنتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ) “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda da onlarla müşavere et.” [Âl-i İmran, 3/159]
Ancak her özgürlük gibi hoşgörünün de bir sınırı vardır. Başkalarından hoşgörü bekleyenlerin buna saygılı olmaları gerekir. Zira hoşgörünün sınırını çizen Allah’tır. Şöyle buyuruyor: (وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا) “Allah ve Rasulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse şüphesiz o apaçık bir şekilde sapmıştır.” [Ahzab, 33/36] Bu ayet hoşgörünün sınırlarını adeta kalın bir çizgiyle çiziyor.
Müslüman, hoşgörüyü esas alan ve sınırlayan bu iki ayet arasında dengeyi kurmak zorundadır. Hem affedici ve hoşgörülü olacağız hem de kaba ve katı yürekli olmadan, uygun bir dil ile dinimizin emir ve yasaklarını çekinmeden anlatacağız. Dinin, yapıp ettiklerimize müdahale yetkisine sahip olduğunu, Allah ve Resulünün sözünden sonra söz söylemenin İslam edebine aykırı olduğunu herkese anlatmaya çalışacağız.
Hoşgörüyü Sınırlayan Ayetin İniş Sebebi
Tefsirciler Ahzab 36. ayetinin iniş sebebi olarak Hz. Peygamber’in, Zeyd b. Hârise ile Zeyneb bint Cahş’ı evlendirmek istemesini zikrederler. O çağlarda kölelik yaygındı, köleye mal gibi muamele ediliyordu; kölelikten kurtuluş imkânı da sınırlıydı. Araplar soy bağına önem veriyorlar; insanları şahsî marifet ve erdemlerinden ziyade, geldiği soya göre sınıflandırıp değerlendiriyorlardı. Evlâtlık edindikleri çocukları da kendi öz çocukları gibi kabul ediyorlardı. İslâmiyet ise kölelik, soyluluk ve evlâtlıkla ilgili yeni hükümler getirmişti.
Allah bu Cahilî adet ve uygulamaları fiilî örneklerle de pekiştirerek ortadan kaldırmayı murat etti. Bu amaçla iki evlilik gerçekleştirildi. 1) İl olarak Hz. Peygamber (sav), halasının kızı olan Zeyneb ile azatlı kölesi Zeyd’i evlendirdi. 2) İkinci olarak Zeyd Zeyneb’i boşadıktan sonra da Allah Teâlâ Hz. Peygamber’in Zeyneb ile evlenmesini emretti.
Birinci evlilik, bir azatlı köle ile bir soylu kadının evlenmesiydi ve bu evlilik müşrik Arapların adetlerine son derece aykırıydı. İkinci evlilik ise, bir evlâtlığın........
© Risale Haber
