menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hoşgörünün Kısımları (2)

10 0
13.06.2025

Halk arasında bir insanı kötülemek ve ayıplamak istedikleri zaman “mutaassıptır” derler. Fakat birisinden övgüyle söz etmek istediklerinde “müsamahalıdır” ya da “hoşgörülüdür” derler. Halkın basit bir söylemle hoşgörü ve taassuba atfettiği değer budur. Biz burada konunun daha çok din ile olan ilişkisi üzerinde durmak istiyoruz. Müslümanlar iki türlü hoşgörülü olmak zorundadırlar. Birincisi; yabancı din mensuplarına karşı gösterecekleri hoşgörüdür. Diğeri de Müslümanların birbirilerine gösterecekleri hoşgörüdür.

1) Farklı Din Mensuplarına Gösterilen Hoşgörü

Birlikte yaşamanın bir gereği olarak, Farklı inançlara mensup olan insanları hoşgörü ile karşılamak İslam’ın evrensel oluşunun bir gereğidir. “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik[1] ayeti bunu açıkça ifade eder. Eğer İslamiyet baştan beri geniş bir hoşgörü esasına dayanmasaydı, dünyayı istila etmiş olan mütaasıp Hıristiyanlara, kendilerinden başkasını insan yerine koymayan Yahudilere ve bağnaz putperestlere rağmen bu kadar geniş kitlelere ulaşabilir miydi? İslam’ı hoşgörüden ayırmak, başka bir ifade ile farklılıkları kin ve düşmanlığa vesile kabul ederek diğer din mensuplarına karşı sert ve acımasız olmak, İslam’ın evrensel bir din olma özelliğine aykırıdır. Zira hoşgörüden yoksun bırakılan bir din, kabile dini olmaya mahkûmdur. Tıpkı Museviliğin zamanla, sadece İsrail oğullarına münhasır bir dine dönüşmesi gibi. Oysa İslam’ı dünyanın beşte birine hâkim kılan temel etken, farklılıkları hoş görme özelliğidir. Müslümanları asırlarca İspanya’da durduran ve dünyanın en büyük hadiselerinden biri olan İstanbul’un fethiyle Avrupa’nın kapılarını Müslümanlara açan özellik de budur.

Birlikte yaşama kültürüne sahip toplulukları görmek isteyenler, Hz. Peygamber (s) döneminden başlayarak Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlıların dönemini inceleyebilirler. İslam’ın bu dönemlerinde farklı dinlere ve inanışlara mensup olan insanlar, canlarından, mallarından ve dinlerini yaşamaktan emin bir şekilde Müslümanlarla aynı okullarda okumuşlar ve aynı mahallede, birlikte ve hoşgörü içinde yaşamışlardır. Müslümanların farklı dinlere mensup olanlara gösterecekleri hoşgörü çerçevesinde şunları söyleyebiliriz:

a) Bütün insanların bir tek dine mensup olmaları

Her şeyden önce Kur’an-ı Kerim, insanların farklı din ve inanışlara bağlı oluşlarını tabii hayatın temel bir dayanağı olarak kabul eder. Kur’an-ı Kerim şöyle der: (وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ) Eğer Rabbin dileseydi, bütün insanları hak dinde ittifak eden bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah bunu istemediğinden ittifak etmemişler, böylece ihtilaf etmeye devam edeceklerdir. Ancak Rabbinin lütfederek hakta birleşmeyi nasip ettiği kimseler müstesnadır. Esasen Allah insanları bunun için yaratmıştır.[2] Bu ayet, bütün insanların bir tek dine mensup olmalarının........

© Risale Haber